KAMUDA STRATEJİ GELİŞTİRME İHTİYACI

Prof. Dr. Önder Kutlu

‘Yönetimi, uzun dönemli ve planlı bir şekilde ele alma’ düşüncesi genel anlamda stratejik yaklaşım olarak isimlendirilir. Son dönemlerde, dünyanın her tarafında yönetimi ‘ıslah etme’ düşüncesiyle stratejik bakış açısı tercih edilmeye başlandı. Karar vericiler orta ve uzun dönemli planlamalara bağlı olarak, geleceğe dönük öngörülerde bulunmanın önemini kavradılar.

Türkiye kamu yönetiminde stratejik yaklaşımı 2005 yılından itibaren kullanmaya başladı. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu stratejik yöntemi kamu kurum ve kuruluşları için zorunlu hale getirdi. Merkezi idare ve yerel yönetimler strateji kavramıyla o gün bugündür hemhal oldular.

Aslında ‘strateji’ bununla sınırlı değil. Kanunun getirdiği düzenlemeler belli ölçüye kadar kamu kurumları açısından belirleyici. Ancak stratejik yaklaşım onun çok daha ötesinde anlamlar içeriyor. Özel sektör, kamu yönetimi ve yerinden yönetim kuruluşları stratejik bakış açısını her daim gündemde tutmak durumundalar.

Bu kadar önemli bir kavramın Türkiye’de yeterince ve sağlıklı bir şekilde değerlendiril(ebil)diğini ifade etmek çok zor. Kurumlar ve yöneticiler ya mevzuyu tam olarak anlayamamışlar veya anlam istemiyorlar ya da strateji üretecek yeterli mekanizmaları mevcut değil. Türkiye’de acilen, tüm seviyelerde strateji üretecek kurumlara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Bu ihtiyaç ciddi ölçüde ülkedeki ‘yapıcı’ muhalefet eksikliğinden kaynaklanıyor. Modern demokrasilerde sistem açısından son derece önemli işlevler üstlenen sağlıklı muhalefet Türkiye’de eksik. Eleştirinin önemi kavranabilmiş, yeterli seviyede yapıcı fikir üretilebilmiş değil. Eleştiri veya alternatif fikirlere saygı yok denecek düzeyde.

Yapılması gereken şey, acilen strateji üretecek kurumlar oluşturmak. Strateji, alternatif demek. Elinizde ne kadar çok alternatifiniz varsa, o kadar farklı yol ve yönteminiz var demektir. Normal şartlarda siyasi parti, vakıf, dernek ve düşünce kuruluşu gibi oluşumlar toplum için strateji üretirler. Bunların sayı ve çalışma alanları ne kadar fazla olursa ülke için, kamu için, toplum için o kadar iyi olur.

Kamu gücü kullanan, kamu yöneticileri genellikle strateji birimlerinden yoksunlar. Başarılı siyasetçi ve yöneticiler strateji ‘mutfağı’ güçlü, alternatif üretebilen, farklı program ve projeleri elinde bulunanlar. Ne yazık ki pek çok kurumda strateji birimi bulunmuyor. İşler ’el yordamıyla’ yapılıyor.

Kamuda bu adla örgütlenen birimler, yani Strateji Başkanlıkları eski dönemde Bütçe Dairesi olarak isimlendirilmişlerdi. Bu, strateji kavramının yeterince anlaşılamadığının bir göstergesi, çünkü strateji sadece bütçe ile beraber anılıyor. Gerçekte onun çok ötesinde. Onu da kapsayan, ama farklı alternatifleri de içeren bir kavram.

Konya da bu açıdan ‘yetersiz’. Vazifesi ‘strateji üretmek’ olan kişi ve kuruluş yok denecek durumda. Sivil Toplum, elinden geldiği kadar, alternatif üretme derdinde. Ama yetersiz. Yeterli olabilmesi için öncelikle üretilen fikir ve alternatiflere değer verilmesi lazım.

Genel anlamda karar vericilerin ‘kendilerini ve kentlerini’ tanıdığını söylemek çok zor. Tanımadan da alternatif strateji üretilemiyor.

Bu anlayışla bugünlerde, uzunca süre önce gündeme gelen, tartışılan fakat şartların tam olarak oluşmaması nedeniyle, hayata geçirilemeyen Konya merkezli bir düşünce enstitüsü oluşturma fikri ön plana çıkıyor. Konya’nın bu manada potansiyelinin bulunduğunu biliyoruz. Plan, proje yapmak suretiyle şehre katkı sağlayacak kaynakları mevcut.

Şehrin temsil ettiği değerleri ulusal ve uluslararası arenaya taşıyacak kuruluş anlamına gelen bu girişim geniş bir katılımcı profili ile desteklenecek. Kar amacı gütmeden, yani gönüllülük esası çerçevesinde planlanan bu enstitü şehir, ülke ve dünyaya strateji desteği verecek bir kuruluş olacak.

Çok zengin bir bilim kurulu, kıdemli ve genç araştırmacılarıyla güncel meselelere çözüm üretmek üzere zihinsel ve akademik anlamda çaba sarf edecek. Bu teşebbüs; ‘her değerin zekatı, kendi cinsinden olur; bilginin zekatı bilgi ile, paranın zekatı da para ile ödenir’ inancıyla yola çıktı.

Peki, Konya’da yöneticiler buna ne kadar yatkınlar? Başkalarının akıllarına güveniyorlar mı? Shakespeare’in deyimiyle: ‘İşte asıl mesele bu’.

Kamu gücü kullananlar başkalarının akıllarından, maalesef, yararlanmıyorlar. Yararlanmak istemiyorlar. Konya’nın yüzyılları bulan tarihi birikimi başka platformlara taşınamıyor. Önceki yazılarımızda ele aldığımız ‘şehir diplomasisi’ aslında bu. Şehir, değerlerini başkalarının ‘alabileceği’ bir formatta sunacak. Değerler standart kalıplarda başka coğrafyalara taşınacak.

Tarihte ‘Konya Okulu’ olarak adlandırılan bir yaklaşım mevcutken, şehir, yüzyıllar boyunca düşünce adamları, mutasavvıflar, ilim erbabını ‘çekip’, onlardan ‘yararlanmışken’, bugünkü durumu yadırgamamız çok normal. ‘Makul seviye’ bu değil.

Üzülerek ifade etmeliyiz ki; işleri yapma şeklini belirler, karar verirken sürekli olarak başkalarına bakmak ve onlardan öğrenmek zorunda kalıyoruz. Oysa tarihimiz başarılı örneklerle dolu. Bir dönem başkaları ‘bizden’ öğrenirken, şimdi biz oralara yöneliyoruz. Prensip olarak; bu doğru bir yaklaşım; ama, kendi kaynaklarımızı bilip, onları değerlendirmeden başkalarına yönelmek yanlış.

Karar vericilerin dış gezileri turistik olmaktan öteye gitmiyor. Kurumları ‘gerçek mecrasına’ çekmeliyiz.

Strateji Enstitüsü Konya’da çok önemli bir boşluğu dolduracak.

Belki ‘ham’ eleştiriler, stratejiye dönüşecek.

Konya ‘değerlerini’ başkalarının yararlanmasına açacak...