Çok kısa sürüyor kalbimizin titremesi, ürperip hayrete düşmesi. Kısacık oluyor merhamet duygumuzun kalbe uğrayıp gitmesi. Bir bardak çay içimi kadar bile kalmıyor buğzumuz, el sallayıp geçiyor acıma duygumuz. Öfkemiz patlayıp saman alevi gibi sönüp gidiyor. Çok mu yumuşadı ve şefkat doldu kalbimiz?
Kalbin şefkat dolu olması, gönül ehli olup affedici olması onun en mühim mahiyetlerinden biri olsa gerek lakin kalp gereğine ve gerektiğince hiddet ve öfke, buğz ve katılık da beslemeli değil mi?
Surat asmamız gereken haller çok mu az son çağın son vaktinde? Ne çabuk unutuyor kalbimiz sabah gördüğü o elim sahneyi ve akşamına nasıl da kavuşuyor keyfine? Kalbimizden başlamalı en çetin ve en amansız savaşlar. Biz olmalıyız o savaşın başkumandanı ve ilk oku atan biz. Çok kısa sürüyor imdi haksızlığa, zulme ve beyhudeliğe açmış olduğumuz savaşlar ve yenilen kalbimiz oluyor biteviye.
Kınayıp geçiyoruz üç beş satırla üç beş bombayı. Oysa o üç beş bomba önce kalbime düşüyor ve önce yüreğimi sarsmış olmalıydı. O üç beş bomba masum çocuğu koparmadan bu hayattan benim kalbim siper olmalıydı ve o çocuk saklanıp kurtulmak için bombalardan benim kalbime sığınmış olmalıydı.
Masum ve habersiz çocuklar, tutmuştu annelerinin elinden. İsimlerini bile söyleyemedikleri ve haritada yerini bile gösteremedikleri devletlerin bombalarıyla düşünce toprağa uzun uzun yorulmalıydı kalbim ve titreyişiyle irkilmiş olmalıydım. Hiddetlenmeliydim, yumruğumu sıkmalı, kalbimin atışını duyurmalıydım.
Birileri açlıktan ve yokluktan “var” olma savaşı verirken diğerinin “yok etme” çabasını görüyor olmam kalbimden başlayarak sorgulayacağım bir şeylerin var olduğuna ispata yetmez mi? çok çabuk unutuyor şimdilerde kalbimiz. Bir sohbet meclisinde, dostlar arasında, ekranlarda sanal ortamda yayına açtığımız birkaç resim, iki fotoğraf ile kınayıp geçtiğimiz elim ve acı olayların günler içinde unutulup gitmesinde kalbimizin de bir payı yok mu?
Çaresizliğimiz kalbimizin mazereti mi olacaktı? Kurduğumuz hayallerle bile heyecanlanan, şiirle hüzünlenen, şiirle cezbe gelen kalbimiz, türkülerle baharı yaşayan, türkülerle yağmurda kalan kalbimiz zulmün dünyası karşısında bu kadar çabuk pes etmemeli değil miydi?
Kalbimizin haksızlığa ve zulme, fenalığa ve alçaklığa karşı set çekilemeyecek bir öfkesi, küsmesi ve hiddeti olmalı. Kalbin titremesinden korkar zalimler, kalbin duasından çekinir firavunlar. Kalbimiz hazan mevsiminde dökülen bir yaprağın hüznünü ve sesindeki hicranı duyacak kadar nazenin ve kalbimiz cenk meydanında yayından çıkan bir okun hedefine giderken aldığı hızı ve özgürlük narasını duyacak kadar cesur olmalı nitekim.