Küçümsemediğim gibi abartmıyorum da. Bildiğin ve defalarca konuştuğumuz olsa da bana bahşedilen hayatı şükürle yaşamaya çalışırken, üretmek için okuyor ve yazmaya çalışıyorum Dağlım. Doğaldır ki insan “güzel” saydığını “güzel” bulduğuna götürür ve paylaşır. Benim yaptığım da budur güzelim!
Okuduğum kitaplardan…
“Deli Ali Bey zamanın hatırı sayılır zenginlerinden imiş. İşi olmadığı zamanlar Kuzguncuk’a gider ve oradan bir Yahudi sandalına binerek Beşiktaş’a gelirmiş. Sandalcı ile on paraya varıncaya kadar pazarlık eder, yola çıkınca Yahudi’ye cebinden çıkardığı altını göstererek, “Yahudi bunu sana mı vereyim, denize mi atayım?” der ve Yahudi’nin sarı liraları görünce takındığı tavır ile eğlenerek Beşiktaş’a varıncaya kadar denize beş on altın atarmış.”
“Sevdiğin yüzünden deli oldun, dediler.
Yaşamın tadını yalnız deliler bilir.” dedim.
“İçim altüst oldu ve dehşet içinde bir şiddete tutuldum. Ta içimden geliyordu, işte en kötüsü de budur. Dışarıdan, kıçınıza tekmeler inince kaçabilirsiniz. Ama böyle bir şey içerden geldi mi kaçmak olanaksızdır. Böyle bir şeye yakalandım mı gitmek, bir daha hiçbir zaman hiçbir yere dönmemek isterim. Sanki biri oturuverir içime. Çığlıklar atmaya, kendimi yerden yere vurmaya başlarım, dışarı çıkabilmek için başımı çarpar dururum ama beceremem, bacakları olan bir şey değildir bu, insanın hiçbir zaman bacakları olmaz içinde. Bundan söz etmek bana iyi geliyor ha, biraz dışarı çıkar gibi oluyor. Ne demek istediği mi çakıyor musunuz?”
Şimdi sana kayalardan süt misali akan su, şimdi sana zeytin ekmek, şimdi saçlarına kır çiçekleri. Gönlüne gökyüzü.
Seni seven için yaşamak kadar güzelsin. Sevdiğin için cennettir kalbin.
Gönlüne sözüm olmaz. Sevmek, söylemek, sarılmak da gönlünün dilidir. Söylersin veya söylemezsin.
Ve gülümseyerek ve sevgiyle: Yüzüne gölge, gönlüne hüzün düşürürsem, seni sevemediğimi düşünür ve susarım.
Sana yazarken mutluyum, bunu biliyorum ve yaşıyorum.
Hem söylemenin hem susmanın kapısıdır sevmek. Ve kalbimiz sığmaz olur göğüs kafesimize.
Korkarız, dalar gider ve gülümseriz. Mutluluk acı verir gibidir. Kalbimizin atışı normalleşsin diye yalnızca sarılıp susmak isteriz.
Şöyle söyleyeyim: Seni tanıdığımda güzeldin ve gün geçtikçe güzelliğin artıyor.
Ahh, içten içe saklambaç oynar, bizi bulanda o olsun isteriz. Hem saklanır, hem yakalanmak isteriz. Hayata karşı büyür ancak severken çocuklaşırız.
İnsanın hüznü gibi mutluluğu da her zaman en çok gözlerinin içindedir. Şuan gözlerine bakmak isterdim.
Gülümseyip mutlu olduğunu düşlediğimde: “Bembeyaz kuşlar, alkış tutarcasına, kanat çırpıyorlar.”
İnsanların çokları, korkuları tarafından mağaralara, kötü masalılara, öcülere, ihanetlere, çöllere, paraya, aynalara, evlere, makama, rütbelere, hırslarına, merhametsizliğe, ucuzluğa, gevezeliğe, acılara kaçırılmıştır. Gerçek manada sevmek, bütün bunlardan uzak olduğu içindir ki serap gibi ve gerçek özgürlüktür.
Sevmek, tutsak bir kuşa benzeyen ruhumuzu kafesten salıvermeye benziyor. Uçuyoruz ve şaşkınız.
Sevildikçe içimizdeki boşluklar dolar ve yeni boşluklara gebedir yaşamak.
Kalbimizden öteye yol yok…