Kalpleriniz katılaştı
Katılaştı ey insan, ey insanlar!
O merhametin yuvası olacak, şefkati besleyip büyütecek, sevgiyi yayacak…
Ey insan, ey insanlar!
Var mı kalbine bakan, bırak bir başkasının kalbini, kendi kalbine bakan?
Taş gibi hatta taştan daha katı oldu.
Taş ve kalp ne kadar uzak görünür.
Şimdi o kalbi içime koyan, yumuşacık yaratan; onu, semsert yarattığı, içine merhamet koymadığı, içine sevgi koymadığı taşlara benzetir.
Bana daha büyük bir dert düşer mi?
Daha büyük bir ıstırap olur mu?
Çünkü kimi taşlar vardır ki içinden ırmaklar fışkırır.
Öylesi var ki çatladı mı bağrından su fışkırır.
Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlerde yuvarlanır.
Belki merhameti yok, sevgisi yok lakin kulluğu var ki Allah korkusunu hisseder. Taş taşken kulluğunu bilir.
Taşın bir kalbi olur.
Kalbi olan taş olur.
Kalpleriniz katılaştı.
Taş gibi hatta taştan daha katı oldu. Çünkü kimi taşlar vardır ki içinden ırmaklar fışkırır. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer.”
(Bakara Suresi, 74)
O Hikaye Bizim Hikâyemiz.
O Kalplerimizin taş olmadığı zamanlardır.
İnsanın kalbine baktığı, kendi kalbiyle kalmayıp yekdiğerinin de kalbine baktığı;
İnsanın insana, insanın kendine dost olduğu zamanlardır.
İncinmediği, incitmediği zamanlardır.
Sadece verirken incitmediği, alırken incinmediği zamanlar değil verirken incinmediği, alırken incitmediği zamanlardır.
Zamanın akıp giden hikayesinin önüne set vurulmadığı zamanlardır.
Kendi ihtiyaç içindeyken başkasının ihtiyacının gözetildiği, kendi nefsine tercih edildiği yani isarın yaşandığı, yaşatıldığı zamanlardan devam eden zamanlardır.
Mekke’den Medine’den başlayan hikayenin İstanbul’da, Konya’da sürdüğü,
Sağ elin verdiğini sol elin duymadığı,
Kalbimizin taş olmadığı...
Taş var orada ta orada kalbinin olduğu yerde bir taş var.
Bir sadaka taşıdır o, kalbimizdir.
Tenha lakin kolay ulaşılır yerlerdedir.
Kimi mezarlıkta, kimi cami avlusunda, kimi bir türbe yanındadır.
Sanki der ki var secdeye, kır benliğini, bul sonra kendini de kalbini bir dahaki vakitte tekrar bıraktığın yerde ve bıraktığın halde bulacağın yere bırak. Bırak gönlünden kopanı gönlünle beraber. Değil mi ki Allah’ın sevgilisi “Kalbimi sabit kıl” dedi, secdelerin sabit olduğu yerde, vermenin sabit olduğu yerde benim de kalbimi sabit kıl.
Kaynayan bir su nasıl kımıl kımılsa kalbim de öyledir de nereye gideceği neye akacağı bilinmez ya burada bırakayım, burada bir vakitten bir vakte beklesin beni.
Kalbimi burada sabit kıl!
Sanki der ki toprağın üstüne diktiğin kat kat binalara değil toprağın altındaki mütevazı yurduna dik gözlerini de gönlünden kopanı bırak gönlünle beraber.
Gözden ırak, tenha yerlerdedir lakin gönlüme en yakın yerdedir.