“Dar boğazdan geçiyoruz” dedi biri, öteki “Ne zaman genişti ki yolumuz” diye karşılık verdi. Bu cümlenin çay kokusu dolmuş bir kahvehanede ya da kelli felli konukların olduğu bir televizyon yayınında söylenmiş olması cümlenin anlam ve derinliğini değiştirecek değildir.
Ülkenin içinde bulunduğu hal ve gidişat her kesimden vatandaşı tedirgin etmeye yetiyor. Herkesin kafasında bin bir türlü senaryo, bir o kadar ihtimal ve neyin nasıl olması gerektiğine dair akıl… Kimse halinden memnun değil ve kimse halinin bozulmasına razı değil. Büyük bir çelişki mi yaşıyoruz farkında olmadan nedir?
Bakın çevrenizde sürüp giden konuşmalara; “Bak şimdi savaş çıkacak, ne işimiz varsa çölün ortasında” diyen amcamıza cevap karşı masadan geliyor; “Ne yani beklesek de onlar mı girseydi topraklarımıza?” Adam devam ediyor, “Komşularımızın hepsiyle sorun yaşıyoruz, bir de üstüne ülkesini savunmadan kaçıp gelenlere bakıyoruz” Masaya çayları bırakan garson lafa giriyor, “Açacaksın kapıları gidecekler nereye giderlerse!”
Kahveden çıkıp eve geliyorsunuz, ekranda isminin önü kalabalık adamlar kahvede yarım kalan muhabbeti devam ettiriyorlar. Sakallı olan “doların ateşi yüksek, dış politikada gereken adımlar atılmalı” Kravatlı olan “Suriye’ye girmiş olmak Avrupa’ya kafa tutmaktır” feveranını yükseltiyor. Gazeteci olan “Rusya ile ilişkiler güçlenmeli” diyor, köşe yazarı olan “Amerika’ sız olmaz” diyor.
Zil çalınca bakıyorsunuz karşı komşu, çaya gelmiş, sonra alttaki komşu derken komşular toplanıyor sizde. Hoş gelmişler… İki bardak çay nitekim. Hoş beşten sonra konu dolaşıp geliyor politikaya, ekranda bıraktığınız konu devam ediyor evin içinde.
Karşı komşu kesip biçmekten yana alt komşu ikili ilişkileri geliştirmekten, biri Suriye’de halk eziliyor derdinde diğeri gelenlerin ülkeye verdikleri zararın peşinde. “Topuyla geliyor” diyor genç adam “yalnız kaldık ateş çemberinin içinde.” Bunun sebebini hükümete yükleyen de var muhalefete de. Çıkın şu Avrupa’dan diyen de bizim aramızda onlarsız yapamayız diyen de.
Terör örgütlerinin tekmili birden bir telaşın bir çabanın içine girdi. Biri pusu kuruyor biri bomba patlatıyor, biri siber saldırıyor öteki ihanet çetesi kuruyor. Bunlardan milletçe bezdik, bizar olduk, şikâyet ettik, can verdik, kan döktük…
Ekonomik göstergelerin olumsuz seyrettiği, paranın ve piyasanın ayarının bozulduğu görülüyor. Sosyal olaylar bizi içine çekip toplumsal ayarlarımızı zorluyor. Tüm bunların sorumluluğunu başımızdakilere yükleyenlerin söylediği ile kocaman bir kalkışma ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyenler aynı vatanın aynı milletin bekası ve ferahını düşünüyor değil mi?
Kimin hangi çözümü önerdiğine bakın, kimin kime kızıp öfkelendiğini izleyin, kendinize dönün, düşünün; hangimizin çözümü ne şekilde uygulanırsa diğerimiz mutmain olacak?