Şu bir gerçek ki hızlanan hayat, insanlığın yararına işlemiyor. Mukadder olan menzile gidişin hızından memnuniyet ise tavan yapmış durumdadır. Nasıl da bir çıkmazdayız!
Kapitalizm, tüketim toplumuna giden yolu güllerle donatmıştır ve çoğalan sefer sayıları, gişeleri patlatmıştır.
İnsanın tüketimine sunulan her şeyin, nihayetinde insanı bir meta olarak tüketime sunması an meselesidir.
Son üç yılda bunun denemesinin yapıldığını da söyleyelim ki işin vahameti anlaşılmış olsun. Dünya nüfusunu azaltmayı planlayan projelerin ifşa olduğunu hatırlatalım, yetsin.
Öyle sanıyorum ki, insanlığın varoluşu ile birikmeye başlayan kadim bilgileri, insanlıktan gizleyen ama o kadim bilgilere herkesten daha çok vakıf olan, işlerine geldiği şekilde o bilgileri manipüle ederek kullanan, işlerine gelmeyen kadim bilgilere ise düşmanlık yapan güçler var.
İnsanı maymundan türeten ve bizim bile okullarımızda yıllarca öğretilen safsataların hizmet ettiği güçler, kadim bilginin düşmanı olarak saltanat sürmeye devam etmektedir.
Kadim bilginin kaynağı, hiç şüphesiz ki ilahidir. Deneme yanılma yolu ile oluşmamışlardır ve doğruluğundan da şüphe yoktur.
Dünya insanlığına 128 bin peygamber gönderildiği, rivayetler ile sabittir fakat en az 25 peygamber, Kur’an ile mukayyettir.
Bu şu demektir: Her peygamber binlerce kadim bilgi ile donatılmıştır ve tebliğ ile mesul olduğu halkına faydalı olacak yol ve yöntemleri, sebep sonuç ilişkilerini, kendisinden önce olup kendisine anlatılanları ve doğanın dilini öğreterek görevini tamamlamıştır.
Bir kekiğin faydasını, bir çam sakızının yaraya sarılmasını, bir zeytinin ezilerek merhem yapılmasını, insanlık deneme yanılma yolu ile bulmuş değildir. Bunlar gibi sayamayacağımız binlerce yöntem, bir öğretilen tarafından insanlığa öğretilmiştir.
En azından ben öyle inanıyorum ki; öğretilene öğreten İlah, öğrendiğini öğreten ise ulaktır yani peygamberdir. Kadim bilgi, bu sebepten dolayı kıymetlidir.
Her peygamberden kalan bütün kadim bilgilerin, günümüze kadar korunarak intikal ettiğini ve o bilgilerin günümüz toplumları tarafından kullanıldığını söylemek, maalesef mümkün değildir.
Bitkilere yönelik kadim bilgiler, hayvanlara yönelik kadim bilgiler, doğa olaylarına yönelik kadim bilgiler, sebep sonuç ilişkilerine yönelik kadim bilgiler, yaşanmış olayların taraflarına ilişkin kadim bilgiler dünya insanlığının idrakinden uzaklaştırılmış durumdadır.
Bozulmadan günümüze kadar gelen kadim bilginin tek yazılı kaynağı, şüphesiz ki Kur’an-ı Mübin’dir fakat kadim bilgi Kur’an ayetlerinden ibaret değildir.
İnsanlığın hayrına çalıştığını söyleyen ancak bütün amacı insanlığı bir çıkmaza sürüklemek olan fakat bu niyetini çok güzel bir şekilde perdeleyen güçler, yazılı olmayan kadim bilgilere düşmanlık sergileyip ortaya çıkmalarını istemedikleri kadar, Kur’an’ın da anlaşılmaması için her türlü düşmanlığı sergilemişlerdir.
Bizim toplumumuzun da bu düşmanlıktan payını aldığını, kimse inkâr edemez.
Belkıs’ın tahtının, göz açıp kapayıncaya kadarlık bir sürede Süleyman peygambere getirildiği/ışınlandığı eski zamanlar ile bir maddenin ışınlanıp ışınlanamayacağını tartıştığımız günümüz sözde modern zamanlarını karşılaştırdığımızda, ne tür kadim bilgilerden yoksun olarak hayat sürdüğümüz anlaşılır.
Kadim bilgilerin insanlıktan saklanmasının yanı sıra kadim bilgiye düşmanlık etme türlerine de bakacak olursak, farklı kavramların hizmetinden yararlanıldığını görürüz.
Bitkilere ve nebatata yönelik kadim bilgileri koca karı ilacı ile yaftalamak, sebep sonuç ilişkilerine yönelik kadim bilgileri hurafe kavramıyla karalamak, doğa olaylarına ilişkin kadim bilgileri batıl inanç suçlaması ile gözden düşürmek, yaşanmış olayların taraflarına hayal mahsulü diyerek hayat hakkı tanımamak şeklinde, kadim bilginin düşmanlarının en etkili silahları olarak, doldur boşalta devam etmektedirler.
Bu cümlemden, gerçekten safsata olan ve tam bir saçmalık olan, bir insanın köpek ile evlendirilmesi gibi inanç görüntülü uygulamalara sahip çıktığım sanılmasın.
Kadim bilgiden nasibini alamayan günümüz insanlığının nasibine düşen, sanıyorum ki gönüllü köleliktir. Rızaya dayalı bu kölelikten şikâyete şahitlik etmek de artık bir hayaldir.
Yani memnunuz halimizden, şikâyet çıkmaz dilimizden, bir şeyin geleceği yok elimizden. Niyetimiz de yok zaten.
Eskiler, ‘sabahınız hayr olsun’ diye selam verenlere ‘akıbetiniz hayr olsun’ diye mukabelede bulunurlarmış.
En basitinden olan bu kadim bilgiden ve geri planındaki hikmetinden bile nasibimiz kalmış mıdır sizce?
Allah sonumuzu hayr eylesin.