Hac ibadeti, ahlaki anlamda en büyük değiştiricidir. İnsan uygulamalı olarak sabır eğitimi alır, öfkesini yönetmeyi öğrenir. Başkalarıyla nasıl geçinileceğini yaşayarak eğitilir. Çünkü Hac esnasında kötü söz söylemek, Allah’a itaatten çıkma tezahürleri içine girmek ve herhangi bir kimse ile kavga etmek yasaklanmıştır. Gündelik hayatta köklü değişikliklere sebep olan bu değişim, insanla birlikte yeryüzüne/hayatın tüm alanlarına taşınır.
İslam’da umre ve hac gibi ibadetlerin yapılışına mekân teşkil eden Kâbe, aynı zamanda evrensel İslam kardeşliğinin sergilendiği bir platformdur. Bu sayede İslam’ın inanç sistemi tüm mü’min gönüllere yerleşir, eğer varsa zihinlerde kadim bir câhiliye âdeti olan soyluluğu ve üstünlüğü ete ve kemiğe, altın ve gümüşe indirgeyen yapı, feshedilir. Bunun yerine, farklı renk ve dillerin Allah’ın bir âyeti olduğu inancından hareketle, inanç ve düşüncenin merkezine en üstün erdem olarak Allah’a karşı sorumluluk bilinci olan ‘takvâ’ yerleştirilir. Hayatının bir bölümünde siyah ırka mensup olmanın kompleksine katılan ve beyaz ırka derin öfke duyan Amerikalı Malcolm X (ö. 1965)’in hidayet öyküsünde Kâbe’nin bu yönü, çok güzel dile getirilir. O, kendi adını taşıyan ‘Malcolm X’ adlı eserde bu değişimi şöyle anlatır:
“Hacca gitmek, görüş açımı alabildiğine genişletmiştir. Bu gezi, benim ruhuma yeni bir İslam anlayışı yükledi. Kutsal beldede geçirdiğim iki hafta içerisinde, Amerika’da geçirdiğim 39 yıl boyunca hiç rastlamadığım şeylere şahit oldum. Bütün ırkları, bütün renk tonlarıyla tanıdım. Irk ayrımcılığının olmadığı gerçek kardeşlik anlayışını gördüm. Gerçek İslam bana göstermiştir ki, beyazların tümünü birden bir kalemde silip atmak da o kadar yanlış bir tutumdur.” (Haley, Alex, Malcolm X, çev. Y. Kayırlı, Ankara, 1978, s. 729). Sözlerine devamla Malcolm X, “eğer haccın rengârenkliği, manevi cephesi bütün bir dünyaya yeterince duyurulabilirse ve gereği gibi anlatılırsa, İslam’ı din olarak seçenlerin sayısı, en azından iki-üç misli daha artacaktır” diyor. (Bkz. A.g.e., s. 763.)
Amerikalı Müslüman Malcolm X’in de anlattığı gibi Hac ibadeti, her türlü dil, mezhep, renk farklılığının ‘ümmet’ kalıbında eridiği bir manevi atmosferin adıdır. Bugün İslam topraklarında emperyalist güçler Müslümanları etnik ve mezhepsel farklılıkları fitne söylemlerine alet ederek birbirlerine düşürmeye çalışıyorlar. İşte Hac, bu cahiliye zihniyetini mahkûm etmenin adı olup, Müslümanların kardeşlik bilincini yükseltmelerinin yegâne adresidir. Bu sebeple Hac kongresi etnik ve mezhepsel hastalıkların tedavisinde iyi bir fırsattır.
Hac ibadetinin mihverini oluşturan Kâbe-i Muazzama, tevhidin bir sembolüdür. Müslümanların birliğinin ve dirliğinin yegâne simgesidir. Kâbe bir güneşse, onu tavaf eden Müslümanlar yıldızlar gibidir. Bu kozmik harekete katılan insanlar ümmetin birliğini ve gücünü temsil etmektedirler. Mekke’ye hac farizasını yapmak için giden her Müslüman, yaşadığı coğrafyalardaki Müslümanların gönüllü temsilcisidir.
İslami bakış açısında; Kâbe, Haceru’l-Esved, Cebel-i Rahme, Müzdelife, Makam-ı İbrahim, Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram vb. gibi mekânlar; gördüğü vazifeler ve taşıdığı hatıralardan dolayı büyük değer ve kıymet taşırlar. Her Müslüman manevi bir değer ifade eden mekânların ötesine sarkmalıdır. Maddeden manayı kavramalıdır. Mesela, hacer-i esved ile musafaha etmek, mecazi anlamda Allah’la musafaha etmek gibi değerlendirilmiştir. Tavafın başlangıç noktasını oluşturan hacer-i esved, Kabe’nin bir köşesinde çok yönlü çekim yapan bir kamera gibi durmaktadır. Tavaf eden bir Müslüman önce onu öpmek ya da selamlamak suretiyle kozmik eyleme katılır, kayıtlara geçer. Fiziki Kâbe ile gönül Kâbe’sinin koordinatları kurulmadan tavaf başlamaz.
Ne mutlu fiziki Kabe ile gönül Kabe’sinin koordinatlarını kurabilenlere!..