Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem azabından kurtuluş olan mübarek Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Bu üç hususun gerçekleşebilmesi için Müslümanların yoğun bir şekilde kendilerini manevi bir disiplin ve ibadet hayatına tabi tutmaları gerekir.
Ramazan ayı; oruç, Kur’an, itikâf, teravih, tövbe, zikir, sabır, şükür ve tefekkür ayı olduğu gibi aynı zamanda yardımlaşma ayıdır. Müslümanların yaşadıkları toplumlarda üzerlerine düşen sosyal sorumluluklarından birisi de iyilikte yardımlaşmak ve ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatmaktır. Bu yüzden İslam, muhtaç olan insanlar arasında iyiliği teşvik edici ilkeler getirmiştir. İslam’ın öngördüğü bu ilkeler, İslam toplumlarında sosyal hayatın barışa dayalı olarak sürdürülmesi açısından son derece önemlidir. Bu konuyla ilgili Kur’an’da geçen bir âyette şöyle buyrulur:
“Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile, yoksul kardeşlerini tercih edip onların ihtiyaçlarına koşarlar. Kim kendi nefsinin cimriliğinden korunursa kurtuluşa ermiştir.” (Haşr 59/9). Hz. Peygamber (a.s)’dan gelen bir rivayette: “Komşusu aç iken bunu bildiği halde kendisi tok yatan gerçekten iman etmiş olamaz” buyrulurken, bir başka rivayette ise; “Sizden hiçbiriniz kendi nefsi için istediğini, din kardeşi için de istemediği müddetçe (kâmil manada) iman etmiş olmaz” buyrulmak suretiyle yardımlaşma imanla temellendirilmiş, aksine bencillik, egoizm ve çıkarcılık şiddetle reddedilmiştir.
İslam’da veren el olmak daima övülmüş, iyilikler, varlıklı kesimlerle yoksullar arasında kurulan barış köprüsüne benzetilmiştir. Eğer, toplumlarda iktisadi anlamda zayıf bırakılmış kesimlerin durumu iyileştirilmez ve zamanında tedavi cihetine gidilmezse, bundan toplumsal huzur zarar görür. Bu sebeple varlıklı Müslümanlar zekât, fitre ve infak gibi dini ve sosyal yardımlaşma sorumluluklarını yerine getirmelidirler. İşte bütün yönleriyle bereket ayı olan Ramazan, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı gerçekleştirmede bulunmaz bir fırsattır. Müslümanlar zekâttan sadakaya, keffaretlerden fıtır sadakasına varıncaya kadar bütün yardım çeşitlerini devreye sokmalıdırlar. Kur’an-ı Kerim, zenginlerin malları üzerinde muhtaçların hakkı olduğunu belirtmiştir: “Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” (Zariyat 51/19). Bir başka âyette de “onların mallarından zekat al” (Tevbe 9/103). buyrulur. Hatta Hz. Peygamber de bir hadislerinde, zekatı vermeyenlerden zorla alınacağını söylemişlerdir. Çünkü Kur’an’a göre, yardımlaşmanın kesildiği bir toplumda büyük fitne ve kargaşalar ortaya çıkar. (Bkz.Enfâl 8/73) Bu ve benzeri fitnelerin, sınıf çatışmalarının ortaya çıkmasının önünde varlıklı Müslümanların ihtiyaç sahiplerine zorunlu ve gönüllü olarak yardım etmeleri en önemli bir bariyer oluşturacaktır. Esas olan da her türlü kötülüğe giden yolları tıkamaktır. Bu da yoksullara şefkat ve merhamet elini uzatmakla sağlanabilir.
Ramazan ayında yapılan iyiliklere bir’e bin verilmektedir.
O halde varlıklı Müslümanlar hem toplumun ihtiyaç sahipleriyle paylaşma görevlerini yerine getirsinler ve hem de İslam müesseselerinin ayakta kalmasına destek çıksınlar. Bu insani ve imani bir görevdir. Bütün ibadetlerde olduğu gibi bu ibadetlerin bir parçasını oluşturan hem mali ve hem de bedeni ibadetler yerine getirilmezse, ahirette bunun hesabı çok ağır olacaktır.
Unutmayalım ki, veren el olmak her zaman erdemli bir davranıştır.