İyilerin İktidarı Dâim Olsun

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Ülkemizde cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve yerel seçimler geldiği zaman bazı çevreler “seçim meselesi”ni itikadi açıdan değerlendirmeye açarlar. Bu kimseler -farkında veya değil- dini monarşilerle idare edilen ülkelerin gizli ve açık telkinleriyle bunu yaparlar. Çünkü dini monarşi ile idare edilen ülkelerde demokratik yollarla iktidarların devri yapılmaz. Bu yol, onların iktidarlarının korkulu rüyası olduğu için, kendi varlıklarını egemen kılma yolunda diğer Müslüman olan ülkelerdeki seçimleri tevhid ve şirk ekseninde değerlendirmeye kalkarlar. Böylece onlar, vatandaşlarının insan hakları alanındaki haklarından mahrum kalmalarının da yolunu açarlar. Bu tartışmayı başlatanlar samimi değildirler. Örneğin, asla Mısır’da selefilerin Nur Partisi için böyle bir tartışma başlatılmamıştır. Çünkü Nur Partisi, şehit Mursi’nin partisinin karşısında laiklerle ortak bir cephe oluşturmuştur.

Seçimler, devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı, belediye başkanları ve parlamentodaki temsilcileri seçmek için bir araçtır. İster parlamento, isterse mahalli seçimler olsun hepsinin de amacı; halkın hayatını kolaylaştıracak, refah düzeyini yükseltecek, barış ve esenliği sağlayacak her türlü yararlı çalışmayı yapmaktır. Halkın vekilleri, toplumun ihtiyaçlarıyla ilgili yasal düzenlemeleri yaparlarken elbette hesap verecekleri halkın dini, kültürel ve yaşama biçimlerine aykırı hareket etmemelidirler. Türkiye gibi Müslüman bir ülkede siyasiler genel manada Müslümandırlar ve bu Müslüman halkın dini inançlarına da ihtiram ve ta’zimde bulunurlar. Eğer bireysel anlamda dini hükümleri ve dini sembolleri hakir gören ya da itibarsızlaştırmak isteyenler varsa, bu hem o kişinin bağlı olduğu kurumda ve hem de halk tabanında dışlanır ve ayıplanır. Kaldı ki kanunlarda da bu tip kimselere karşı caydırıcı hükümler vardır.

İslam itikadı açısından bir kimse dini bir hükmü inkâr etmedikçe küfre girmez. Allah’a itaatten çıkan her fasık kâfir değil, günahkârdır. Allah’ın indirdiği hükümleri tasdik eden bir kimseyi kafir ya da müşrik kategorisinde değerlendirmek caiz değildir. Yüce Allah tarafından Resul-i Ekrem (a.s)’a indirilen ilahi hükümleri kabul etmekle birlikte yaşama konusunda tembellik ve gevşeklik göstermek kişiyi din dışına çıkarmaz. Tabii ki esas olan iman-amel bütünlüğü çerçevesinde bir dindarlığı yaşamaktır.

Siyaset, içtihadi bir alandır. Hak, adalet ve hakkaniyet ölçülerine uygun yapıldığı sürece devlet başkanının ve parlamento üyelerinin seçimleriyle ilgili farklı seçim modelleri geliştirilebilir. Esas olan halkın iradesinin doğru bir şekilde sandığa yansımasını sağlayacak adil bir sistem kurmaktır. Maalesef İslam siyaset düşüncesi alanında hala Müslüman ilim adamları bir model ortaya koyabilmiş değillerdir. Ama bütün bunlara rağmen, demokrasi, Batı’dan ithal edilen bir sistem de olsa halkın iradesini sandığa yansıtmakta bugün tek çözüm olarak görülmektedir. Onun için sözde demokrat olan Batı ülkelerinin, İslam dünyasında demokrasiyi rafa kaldırdıkları da unutulmamalıdır. Seçimler, halkın maslahatına uygun hayırlı işlerin yapılmasında bir araçtırlar. Elbette bu araç, iyiye de kötüye de kullanılabilir. O halde seçimler, araç olması sebebiyle, bizzat kendisi amaç haline getirilemez. Bunlardaki amaç, gayelere ulaşmaktır. Seçimlerin amacı, vatandaşlar arasında adaleti tahkim kılmak, onların refah düzeylerini yükseltmek ve yaşamlarını kolaylaştırmaktır.

Öte yandan, İstenilirse, seçimler yoluyla dini bir iklim oluşturulabilir. İyiliği emretme ve kötülükten de sakındırma ortamı hazırlanabilir. Herkes gücü nispetinde Hakk’a ve halka karşı sorumluluklarını yerine getirebilir. Tam bir demokratik sistemin geçerli olduğu ve cumhurun egemen olduğu bir toplum yapısında insanlar iyiliğin yayılmasında aktif rol alabilirler. Son yıllarda bizde yapılan seçimler sonucu kurulan hükumetler yoluyla Türkiye, her alanda yükselişe geçmiş, İslam dünyası için örnek bir ülke haline gelmiştir. Yirmi yıldır Türkiye’de mevcut iktidar kanalıyla birçok kazanımlar elde edilmiştir. Seksen yıllık Cumhuriyet döneminde yapılamayanlar, yirmi yılda yapılmıştır. Bu açıdan Türkiye, Türkiye dışında yaşayan soydaşlarımız, mazlum ve mağdur halklar için bir umut ve güven kapısı haline gelmiştir. Bunu görmemiz gerekir.

Sonuç olarak, bizler bütününü elde edemediğimiz hükümlerin cüz’ünden vazgeçemeyiz. Şunu iyi bilelim ki, oy kullanmanın ve seçime katılmanın dini hükmünü tartışmaya açmak yirmi yıldır bu milletin kazanımlarının ve İslam dünyasının uyanışını berhava etmek amaçlıdır. Evet, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak olan genel seçimlere katılarak oy kullanmak, insan hakları alanındaki kazanımlarımızı korumak, ülkemizin refah, barış ve kardeşlik anlayışını tahkim kılmak için dini bir vecibe haline gelmiştir. Çünkü bu seçimler, İslam dünyasını haraca bağlamış emperyalistlerin korkulu rüyasıdır. Bunun için Cumhurbaşkanımızın kaybetmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Bu sebeple her vatandaşımız emperyalistlerin tuzağını bozmak için sandığa gitmeli ve bu milletin itibarını yükselten zihniyete oyunu vermelidir. Unutmayalım, Türkiye, Türkiye’den ibaret değildir. Şu anda; Kudüs’te, Üsküp’te, Taşkent’te, Kırım’da, Keşmir’de duaya kalkmış eller var. Bunların duasının hedefine ulaşması için feraset ve basiretle sandığa gidilmelidir.

Rabbim ülkemizi ve İslam âlemini her türlü kötülükten korusun!..

Kötülerin iktidarı değil, ilelebet iyilerin iktidarı dâim olsun!...