İyilik, insanlıktan daha öncedir. İyinin tanınıp bilinmesi insanın var oluşuyla yaşıttır. Buna karşın kötülük iyiliğe göre daha sonra neşet etmiş ve amansız bir mücadeleye girişmişlerdir.
İnanç odur ki iyilik kazanacak ve iyi olanlar başarmış olacaktır. İyinin ne olduğu, sınırları, tarifi ve ne ile ölçüleceğini matematiğe ve mekaniğe bırakamıyoruz. Temel ölçümüz iyi; iyidir. İşi daha fazla felsefeye boğmadan sadede gelsek iyi olacak sanırım.
İyi misin sualini gündelik hayatta hal hatır sormak için kullanıyoruz. Peki ya, bir sıfat, bir vasıf, bir duruş ve eda olarak sorulursa cevabınız ne olacaktır? “İyi misin” yani iyilikle bağın ne kadar, yapıp ettiklerin iyilik sınıfına giriyor mu, iyi dediklerinin yanında mısın, yaşamın “iyi” olarak sonlanabilecek ve “iyi biri” olarak hatırlanabilecek misin?
Çocukluğumda babamın dükkânında çokça vakit geçirmekteydim. Çokça esnaf vardı ve sokağımız bir cami ile sonlanırdı. Tarihi bir hamam, ulu bir çınar ve taş döşeli bir sokak yolu… Komşu dükkândatezgâhın altında küçük bir sandık vardı. Nasıl gelenek olmuşsa Cuma günleri sandık esnaftan esnafa dolaşır, sokakta bulunanlara da uğrar üç beş kuruş herkes sandığa bir şeyler atardı. Sonra kim dara düşse, kim muhtaç olsa, kim yeni bir işe yeri açacak, düğün yapacak olsa o sandıktan verilirdi. Babalarının yanına gelip dükkâna yardım eden benim gibi çocuklar da nasiplenirdi kimi zaman.
Babamla fırına uğrardık, iki ekmek alır üç ekmek parası verirdi. Komşumuz Hayri Amca, ayakkabısını her sabah başka bir boyacı çocuğa boyatırdı. Caminin bahçesinde kuş yuvaları, su kapları vardı ve bahçe her zaman mevsimine göre çiçeklerle dolu olurdu. Yan komşumuz hasta idi, yürüyemezdi lakin her akşam bana vereceği bir elması vardı. Soracak olsam nereden gelir, kim getirir “sağ olsunlar iyiler hep var oğlum” derdi.
Annem elime kapları verir çeşmeye gönderir, gelirken şu suyu da karı evdeki teyzene veriver diye tembihler “sen de nasiplenirsin” diye de ekler. Nasiplenmek neden ve nasıl olur anlayacak yaşta değildim de “iyiliğin de nasip işi olduğunu” sonradan öğrendim.
Güzel söz söylemenin iyiliğin bir şubesi olduğunu, karşılık beklemeden öğretmenin ve öğrenmeye devam etmenin de iyilikten bir parça olduğunu, kimse görmeden birine iyiliğin dokunmasının daha iyi olacağını sonradan öğrendim. Habersizce ihtiyacı olan bir evin kapı koluna sırf iyilik olsun diye asılan iki ekmeğin aslında tüm insanlığın iyiliğine olacağını ise öğrenmeye devam etmekteyim.
“İyilik” nasip iş azizim. Nasibi olmayana iyilik de uğramıyor. Nasibim olsun diyorsan gayretin gerekiyor. Küçük iyilikler büyük iyiliklerin anahtarı belki de. İnsanlık önce kadim değerlerine bakarak öğrenmeli iyiliği. Ölçüye vurulacak bir şey değil o yüzden iyiyi “iyi olduğu için” yapmak elzemdir belki de. Şimdi dönüp kendine aklın ermeye başladığından beri ve hatta bugün sabahtan beri “iyi misin” sorusuna vereceğin cevap senin de nasibinle ilgili Aziz dostum.