İTAAT Mİ AT GÖZLÜĞÜ MÜ?

Sedat Dönmez

1961 yılında Psikolog Stanley Milgram insanların belirli bir davranışı yanlış olduğunu anlasa dahi otoriteye itaat etmek için yerine getirip getirmeyeceğini incelemek istiyor. Bunun için de farklı yaş ve meslek gruplarından insanların katıldığı bir deney ortamı oluşturuluyor. Deneyde Milgram bireylerin itaat sınırını ve itaat edilen eylemlerin niteliğinin o eylemin yapılıp yapılmaması konusunda ne derece etkili olduğunu saptamaya çalışıyor. Bu deney daha sonra psikoloji literatürüne “Milgram Deneyi” adıyla geçiyor.

Deney ortamını oluştururken deneklere öğretmen ve öğrenci olmak üzere iki rol belirliyorlar. Denekler ayrı odalara yerleştiriliyor ve öğretmen ile öğrenci arasındaki iletişim sadece ses yoluyla sağlanıyor. Öğretmenin önüne ise öğrenciye elektrik verebileceği bir düzenek yerleştiriliyor. Öğretmenin öğrenciye sorular sorması isteniyor ve verilen her yanlış cevapta öğrenciye öğretmen tarafından 15 volttan başlayarak elektrik verilmesi isteniyor. Tabi ki yanlış sayısı arttıkça verilen şokun enerjisi de arttırılıyor. Ancak burada önemli bir etken öğrencinin sesi daha önce kaydedilmiş bir banttan öğretmene dinletiliyor. Öğretmenin başına ise otoriteyi temsil eden ve görevin yapılmasını kontrol eden bir gözlemci bırakılıyor. Deney başlıyor ve verilen elektrik şoku arttıkça banttan öğrencinin önce bağırma sesi daha sonra ise ağlama sesi dinletiliyor. Deney sürecinde bunu kaldıramayacağını ve deneyi bırakmak zorunda olduğunu söyleyen denekler çıkıyor. Bu durumda deneye devam etmeleri ancak bırakmak isterlerse de bu konuda özgür oldukları söyleniyor. İşte burada otoriteye itaat o kadar yüksek bir seviyeye çıkıyor ki artan elektrik şokuyla birlikte öğrencinin yalvarma sesi gelmesine rağmen denekler deneye devam etmek istediklerini söylüyor ve elektrik şokunu arttırmayı sürdürüyorlar. Hatta öyle ki bir sonraki aşamada deneklere aniden kesilen öğrenci sesi dinletiliyor buna rağmen ses kesildikten sonra bile elektrik şokunun şiddetini arttırarak şok vermeye devam eden denekler çıkıyor. Burada deneyde en önemli nokta ise deneye katılan insanların hepsi normal insanlar olmasıydı. Hiçbir denekte sadistlik, kişilik bozukluğu ya da benzer bir kişilik bozukluğu bulunmuyordu.

Deney sonucu bize dehşet verici bir sonucu gösteriyor. Sıradan hayat yaşayan, hayatı boyunca bu tarz bir işlere bulaşmamış insanlar dahi korkunç bir yok etme işleminin parçası olabiliyorlar. Üstelik yaptıklarının nasıl sonuçlar ortaya çıkaracağını gördükleri halde. Bu sonuçlar insanlığın ahlaki değerleriyle çelişse dahi çok az kişi otoriteyi reddetme kararı verebiliyor. Kısacası insanlar kendileriyle tamamen ters düşen eylemleri otorite karşısında hiç düşünmeden yapabiliyorlar.

Geçtiğimiz yıl yaşadığımız hain darbe girişiminden tutun da birçok toplumsal sorunda aslında deneyin sonuçlarını gözlemleyebiliyoruz. Bazen otoriteyi gözümüzde o kadar büyütüp farklı yerlere koyuyoruz ki yapılan ya yapmak istediği her şeyi normal karşılayabiliyoruz. İtaat edelim derken at gözlüğüyle dolaştığımızın dahi farkına varamıyoruz. Bu bazen bir cemaat bazen bir örgüt bazen bir siyasi otorite olarak karşımıza çıkabiliyor. Eğitim sitemimizin ilkokuldan itibaren biat anlayışlı otoriteye itaat kültürü bizleri bir ömür birilerinin otoritesine boyun eğmek zorunda dahi bırakabiliyor. Yeni yetişen gençlere en büyük tavsiyemiz çok okumaları, çok araştırmaları verilenle yetinmeyip gerçek bilginin peşinden koşmaları. Karşılarındaki ister çalıştıkları kurumun lideri, ister girdikleri bir topluluğun öncüsü, ister bir cemaatin lideri, isterse yaşadıkları ülkenin siyasi liderleri olsun kusursuz otoriteden uzaklaşarak olayları farklı yönleriyle değerlendirmeyi bilin. Kimseyi kusursuz ve hatasız olarak görerek sonsuz biat etmeyin. Yaptığı iyiye iyi kötüye de kötü diyebilmeyi öğrenin. At gözlükleriyle dolaşan değil 360 derece görebilen ve karar verebilen zihni kiralanmamış insanlar olun.

5 YILLIK DOĞRU HABER AŞKI

Bir gazete düşünün ki kendi görüşlerini diretmek peşinde koşmayan, yazarlarının kendi görüşleriyle çelişen görüşlerini dahi yüreklilikle yayınlayabilen, yazarların eleştirme hakkını özgür tutan, farklı görüşleri bir arada barındırabilen, farklılıklarla yayıncılığın güzel olduğunu gösterebilen. Birçok kişi için hayal olan bu davranışı üç yıldır bulabildiğim ve her zaman içerisinde olmaktan mutluluk ve gurur duyduğum gazete Yeni Haber artık beş yaşında. Deneyimli gazeteci Lokman Koyuncuoğlu’nun kaptanlığında her geçen gün çizgisini yükselten bir gazetenin adım adım büyümesini görüyoruz. Her ne kadar “adı” yerel bazlı olsa da kaliteli, doğru ve hızlı haber anlayışıyla ulusal çizgiyi çoktan yakaladı bile. Gazetemizin tüm ekibini gönülden kutluyor ve her geçen gün yükselişini sürdürmesini temenni ediyorum.