Bugün bu köşeyi, işverenimizin dilinden dökülenlere ayıralım istedim.
İşverenlerimizin dertli olduğunu ifade ederek söze başlayalım.
İşveren diyor ki;
“Türkiye’de işsizlik var, diyen halt etmiş. Ben çalıştıracak işçi bulamıyorum, televizyonlar işsizlik var diye yaygara yapıyor. Herkes masa başı ya da devletten iş bekliyor. Kimse elinin yağlanmasını, gömleğinin kararmasını istemiyor.
Eğer Suriyeliler ve Afganlılar olmasa, sanayilerdeki birçok fabrika işçi bulamamaktan dolayı kapanırdı. Bunlar da olmasa biz kimi çalıştıracaktık?
Devletimiz 3-4 milyon Suriyeliyi ülkemize almışsa, bunlara birilerinin ya sahip çıkması ya da göz kulak olması gerekiyor.
Devletimiz, ülkemize aldığı mültecilerin çalıştırılmasının yasal bir zeminini acilen oluşturmak zorundadır. Biz gerek ihtiyacımızdan dolayı gerekse merhamet sergileyip, bunlara iş veriyor ve göz kulak oluyoruz. Kurumlar ise yaptığı denetimlerle bizi işimizden ve ülkemizden soğutuyorlar.
İnsan çalıştırmanın zorluğunu, belli bir kültür seviyesinin üzerinde olan devlet memurlarına amirlik yapan bürokratlar ne bilecek? Onlar masalarında oturarak iş yaptıklarını sanmaya devam etsinler.
İş Kurumuna gidin sorun, benim kaç işçi talep ettiğimi. İş Kurumunun bize hiç faydası yok. Kaç aydır bir Allah’ın kulu gelip de işçi lazım mı diye sormuyor. KPSS hazırlık kursları ise ağzına kadar dolu. Bu kurslara gidenler, benim işyerime gelip çalışacak kişiler değil ki… Ben Suriyeliyi çalıştırmazsam, sokak kedileri ile mi CNC makinelerini işleteceğim?
Şu anki işyerim küçük geliyor. Organize Sanayi Bölgesinden yer aldık ve yeni fabrika binamızı yaptırıyoruz. İnanın, üretirsem satamaz mıyım, diye bir derdim yok. Tek derdim, fabrikada çalıştıracak işçi bulabilecek miyim, korkusudur.
Mültecilerin emeğini sömürdüğümüzü kimse söyleyemez. Ülkemizdeki asgari ücret ne ise, ben bir Suriyeliye o ücreti veriyorum. Hatta asgari ücretin üstünde verdiğim Suriyeliler bile var. Üç beş kötü örnek, bütün işletmelere mal edilemez.
Allah aşkına… İş Kurumu, bu mültecileri yasal olarak çalıştırmanın kolay bir yöntemini neden bulmaz?
Cumhurbaşkanımızın, 2023 yılına 500 milyar dolar ihracat hedefi koymasının üzerinden on yıl geçti. Ben bir fabrika sahibi olarak işçinin olmayışından dolayı üretim yapıp dışarıya mal satamazsam, bürokratlar, devlet memurlarıyla mı ihracat yapacak? Çiftçi marul, maydanoz, tere satarak mı 500 milyar doları yakalayacak?
Bu bürokratlar ne iş yapar, inanın akıl sır erdiremedim. Cumhurbaşkanımız her ay işsizlik oranını açıklar. Sanayideki iş adamlarının İş Kurumundan talep ettiği ama temin edemedikleri işçi sayısının açıklandığını, daha bir kere bile görmedim.
Bu nasıl bir körlüktür, anlam veremiyorum. İşini bilen bir bürokrat bu sayıyı tam olarak tespit ederse, ülkemde işsizlik mi var yoksa iş beğenmeme mi var, o zaman anlarız.
Benim işimi görmeyen ve devletimin derdine derman olmayan İş Kurumunu kapatsak, kimse eksikliğini hissetmez, inanın.
SSK da bir âlem… Kurumun başka işi yokmuş gibi, şu zor zamanlarda ha bire denetim yapıyor. Bütün sanayilerde mültecilerin kaçak çalıştırıldığını sağır sultan biliyor. Kurum denetim yapmasın, demiyorum. Yapsın ama bize de bu insanları çalıştırmanın yasal ve kolay bir yolunu bulsun. Profesörlerin bile anlayamayacağı istihdam teşvikleri çıkarmasın.
Bizim ticaret odaları da sanayi odaları da ayrı bir âlem. Nerede kuzu yenecek, herkes gelir. Nerede yurt dışı tatili var, kaçıran olmaz. Nerede devlet adamlarına yaranılacak bir organizasyon var, yöneticiler tam kadro hazirun…
Oda seçimlerinde el pençe divan duruşuyla fabrikamızı ziyaret eden yöneticiler, seçimlerden sonra buhar olup uçuyorlar. Bu kişilerle bir fırsatını bulup sanayicinin derdini konuşmaya gelince; çalışıyoruz, halledeceğiz, biraz sabırlı olun, az kaldı cümlelerini duymaktan nefret eder olduk.
İş Kurumunu kapatsak kimsenin ruhu duymaz demiştim ya; bizden ha bire para alan, aidat toplayan bu odaları da kapatsak inanın biz kendimizde bir eksiklik hissetmeyiz. Üstelik paramız cebimizde kalır.
Kurumlar ve mahkemeler hep işçiden yana tavır alıyor. Bizi kurumlara şikâyet eden, mahkemelerde dava eden işçilerimize karşı hep haksız çıkıyoruz. İşçiye ödediğim maaşları imza karşılığı ödemediğim için bizi yeniden maaş ödemeye mecbur bırakan mahkeme kararlarını gördük.
Biz neden hep bir sıfır yenik başlıyoruz, bilemedim. Bildiğim bir husus var ki, işçi çalıştırmak en büyük suç. Çaresiz, bu suçu işlemeye devam edeceğiz.”
Evet, işverenimizi dillendirdik ve dinlediniz. Söyledikleri bu kadar mı? Elbette değil. Yerimizin müsaadesi bu kadar.
İşverenimiz, bütün söylediklerinde yüzde yüz haklı mı? Bunun kararını okuyucularımıza bırakalım, kolaylığına kaçmadan cevap vereyim. Yüzde yüz olmasa da kanaatimce büyük oranda haklı.
Devletimin bu sızıya merhem olabilmesi için yapması gereken ilk işin, işverenimizle uğraşmayı seçen bürokratlarla çalışmayı terk edip, işverenimize ULAŞMAYI seçen insanlara yetki vermesidir, diyerek son cümlemize geçelim.
Ulaştığımız işverenimizle uğraşmak zorunda kalmayacağımızı anladığımız anda, insanımızı anlamaya yönelik yatırım yapmanın mürüvvetini almış olacağız, diyerek bitirelim.