Barış, esenlik dini olan islamın şiddetin toplumsal hayattan tasfiyesi için bir fırsat gördüğü Bayramlardan Kurban Bayramının ilk gününde yine İsveç’ten islamın barış, hoşgörü ve birlikte yaşama iradesine dair mesajını maskelemek isteyen bir eylem ile sarsıldık, öfkelendik. Provakasyon, bütün detayları ile islamın bir değerine hakaret etme üzerine kurgulanmıştır. Provakatörün Iraklı bir süryani olması ön plana çıkarılarak provakasyonun ortadoğudan ithal bir sorun olduğu algısı üretilmektedir. Bu detaydan, yabancılara yönelik saldırıları ile bildiğimiz neo-faşizmin provakasyonda rol aldığı anlıyoruz.
Provakatör, camii önünde Kur’an-ı Kerim'i yırtarak sayfalarıyla ayakkabılarını silmesi ardından da Kur’an sayfaları arasına domuz pastırması koyarak ateşe verdi. Nihayetinde provakatörü engellemeye çalışanlar İsveç polisince tutuklanarak, arkadan kelepçeleme yapılarak senaryo uygulanmıştır. Filmin tüm sahnelerinde arka fondaki cami sulieti ile de islam düşmanlığı için üretilen algı pekiştirilmiştir.
İsveç Polisi, islamın bütün değerlerine saldıran sefil provokatöre engel olmak yerine, Kur’an-ı Kerim’i korumaya çalışan İsveçlileri ve Müslümanları darp ederek bu provokasyondaki ortaklığını saklama gereği duymamıştır.
Evvelinde de benzer provakasyonlara sahne olan İsveç bu son provakasyon birlikte değerlendirildiğinde;
Provakasyon, bir müptezelin tekil eylemi değildir. Bir devlet aklı böylesi eylem zincirinden bir stratejik hesap yapmaktadır. Bu saldırganlığın arkasında İsveç devleti içinde konuşlu derin bir yapının olduğunu açık ve net görüyoruz. Bu derin yapı ile hesaplaşmak İsveç devletinin iç işidir, Bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren kısmı çok nettir;
İsveç açık bir şekilde nefret suçu işlemekte, bu suçun Avrupa’daki birkaç odağından biri haline gelmiştir.
Türkiye'nin tüm uyarılarına rağmen provokatif eyleme İsveç polisinin kolaylık sağlaması, müdahale etmemesi, provakatifleri cesaretlendirici bir işlev üstlenmektedir. Bu sorun bu aşamadan sonra bir müptezelin densiz bir eylemi olarak görülemez, sorun artık devletler-milletler arası bir sorundur.
NATO mahfillerinde Türkiye’nin vetosunu kaldırması için pek çok ülkeyi devreye sokan İsveç’in bu davranışının İsveç devletinin onuruna ne kadar zarar verdiğini görmesi gerekmektedir.
İsveç karar vermeli…
Ülkesinin güvenliğini NATO’ya emanet etmek isteyen İsveç’li politikacılar, NATO’ya girişi prosedurel bir işlem olarak görebilirler. Eski Türkiye olsa idi çoktan NATO’ya girmiş olacak İsveç, İskandinav kibrinin de etkisi ile rasyonel düşünme yeteneğini kaybetti. Sorunu çözme yerine hasmane, ateşle oynayan sinir uçlarını harekete geçiren bir stratejinin esiri oldu. İsveç’in yapması gereken belli, çözüm net. İsveç;
FETÖ’ya desteğini çekecek, teröristleri iade edecek.
PKK’ya desteğini çekecek, teröristleri iade edecek.
Neo-Nazi örgütlerin Müslümanlara saldırılarına engel olacak.
İsveç’te gerçekleşen bu saldırıları, dünyada yaygınlaşmaya başlayan apaçık islam düşmanlığına dönüşmüş olan zihniyet ile mücadelede milat kabul etmeliyiz. Bu amaçla;
Avrupa Konseyi'nin insan hakları kurumu ECRI’nin Yahudi düşmanlığı ile mücadelede çok etkin kullanılan politika araçları, İslam karşıtlığı ile mücadelede de kullanılmalıdır. ECRI’nin 16 Mart 2000'de kabul edilen ve 8 Aralık 2021'de revize edilen Müslüman karşıtı ırkçılık ve ayrımcılığın önlenmesine ilişkin 5 No'lu Genel Politika Belgesi’ne işlerlik kazandırılmalı, çerçevesi genişletilmeli ve yaptırım gücü arttırılarak daha evrensel metinlere dönüştürülmelidir.
Avrupa Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, UNESCO gibi uluslararası örgütlerde on yıllarda oluşturulan anti-semitizmle mücadele müktesebatı bütün dinlere yönelik saldırılarda devreye girmelidir.
İslam ülkeleri başta olmak üzere dini, dini değerleri, insanlığın binlerce yılda ürettiği birlikte yaşama iradesinin önemseyen ülkeler, İsveç başta olmak üzere bu eylemlere izin veren ülkeler için uyarıda bulunmalı ve bu tarz saldırılara engel olunmadığı takdirde tüm insani, diplomatik, ekonomik ilişkilerin durdurulacağı çok açık ifade edilmelidir. Böylesi eylemlere izin veren kamu görevlileri hakkında da yaptırım kararları alınmalıdır.
Bu, vandalizmin, neo-faşist ırkçılığın toplumsal yaşamdan dışlanması açısından fevkalade değerli bir uyarı olacaktır.
İsveç’in vandalist geçmişi ile hesaplaşması ve neo-faşist politikaların şiddet sarmalından kurtulması gerekmektedir.
Bu vesile İsveç yetkililerini uyarıyor, aklı selime davet ediyoruz. Bilinmeli ki;
Değil sadece Kutsalımız Kuran’ı Kerim’e, hiçbir dinin kutsalına yapılan saldırıya kayıtsız kalmayız.