Ak Parti ile CHP arasında sürdürülen koalisyon görüşmelerinde birinci aşama olan iki parti temsilcileri arasında sürdürülen turlar geçtiğimiz hafta tamamlandı. Taraflar belli başlıklar itibariyle pozisyonlarını ortaya koydular. Esneme yapabilecekleri mevzularla yapamayacaklarını ifade ettiler.
Başbakan Davutoğlu görüşmelerin ‘istikşafi’ olacağını ifade etti. Diplomatik bir kavram olan ve tarafların belli konularda ne düşündüğünü ‘keşfe’ yani anlamaya dönük olan görüşmeler diplomaside sıklıkla kullanılan bir yöntemdir.
Kelime Arapça keşif kökünden gelir. Çift taraflı olarak pozisyonların keşfedilmesini, öğrenilmesini sağlamak üzere yürütülen görüşmeler ve diyalogdur.
İlk kez karşı karşıya gelen ve karşı tarafın hangi konuda ne düşündüğünün net olarak bilinemediği durumlarda kullanılan bir usuldür. Herkes pozisyonunu ortaya koyduktan sonra aradaki görüş ve yaklaşım farklarını kabul edilebilir bir seviyeye düşürmek için çaba sarf edilir.
Ama aradaki farklar kapatılamayacak kadar çoksa müzakereden vazgeçilebilir veya farklı bir formatta ilerleme sağlama yönünde çaba sarf edilebilir.
İki parti arasında sürdürülen istikşafi müzakerelerde bir ilerleme sağlanıp, sağlanamadığını çok yakın bir zamanda öğreneceğiz.
Bugün Davutoğlu – Kılıçdaroğlu görüşmesi yapılacak. Kurmaylarının sağladığı bilgiler dâhilinde liderler ortak bir noktada buluşup, buluşamayacaklarını öğrenecekler. Partilerin esneyebilecekleri veya geri adım atamayacakları noktalar netleşecek.
Şahsen koalisyon kurulabilmesi, ortak bir noktada birleşilebilmesi için yeterli ve uygun şartların mevcut olduğunu düşünenlerden değilim. Her ne kadar 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ‘koalisyonu en çok oyu alan iki parti kursun’ dese de kanaatimce iki parti arasındaki görüş ve yöntem farkları aynı hükümet çatısı altında bir araya gelmelerini mümkün kılmayacak kadar fazla.
Bu defa olmaz. Belki bir seçime gidilir ve yeni bir meclis tablosu oluşursa az da olsa bir ihtimal ortaya çıkabilir.
Peki, görüşmeler tamamen faydasız mıydı? Zaman kaybı mı sadece?
Olanda hayır vardır. Mutlaka belli faydaları olmuştur. Öncelikle, partiler aralarındaki görüş ayrılıklarının ne kadar derin olduğunu fark etmiş olmalılar. Görüşülen her üç mevzudan sadece birinde aynı doğrultuda düşünmeleri, üzerinde özellikle düşünülmesi gereken bir durum.
Mevzular detaylarda olsa bu anlaşılabilir. Ama genel meselelerde bu denli az ortak noktayı yadırgadığımı ifade etmeliyim. Hak, hukuk, özgürlük gibi temel değerlerde bile bu kadar fark varsa detaylara indikleri zaman ne kadar fark olacağını tahmin etmek oldukça güç.
Benim aslı üzerinde durmak istediğim tam da bundan sonrası. Görünen o ki Kasım ayında erken seçim var. Bu seçimlerde partiler söylemlerini bir kez daha gözden geçirebilir, siyaseten ‘yüze bakılamayacak’ noktaya gelmezler diye ümit ediyorum.
Böylece siyasi dil yumuşatılabilir. Olup, bitenler sadece mezkûr iki partiye değil, MHP’ye de ders olmalı. Onlar görüşme safhasına bile gelemediler. Birkaç hafta önce o dili kullanan partiler ve siyasilerle aynı çatı altında toplanamaz tabii ki. Bundan sonraki dönemde partiler söylemlerini o kadar uç noktalara taşımayacaklardır.
Ayrıca, uzunca süredir belli çevrelerce dillendirilen ve Gezi olaylarıyla başlayan dönemden beri hat safhaya ulaşan uzlaşmazlık dili ve konuşmama kültürü artık yumuşamak zorunda. İstikşafi de olsa iki parti temsilcileri bir araya geldi ve temel meseleleri müzakere edebildiler.
Toplum olarak bizim istediğimiz de bu zaten. Arada kışkırtıcılık yapanlar çıkacaktır; bunlar gerilim politikalarına sarılacaklardır ama nihayetinde konuşabilme noktasından uzaklaşmamak gerekiyor.
Ak Partiyi bekleyen tehlike Cumhurbaşkanının pozisyonunu denklem dışına çıkarmak, CHP ile görüşmelere aşırı anlam yüklemektir. CHP bilinçli bir tercih olarak ‘Davutoğlu ile konuşulabilir ama Erdoğan’la konuşulamaz’ havası vermeye çalışıyor.
Bu, parti açısından bir kırılma noktasıdır. Ak Parti içinden bir grup da buna prim veriyor. Cumhurbaşkanı’nın kendilerine yük getirdiğini düşünüyorlar. Bu grubun tamamına yakını Davutoğlu’nun tercihiyle ve Erdoğan’ın muhalefetine rağmen milletvekili olanlar.
Erdoğan devre dışı kaldığında kendi siyasi ikballerini kurtaracaklarını zannediyorlar.
Bunlar özellikle ülkücü kökenden gelen akademisyenler.
Ama yanılıyorlar: Erdoğan giderse, Ak Parti kalmaz.
İstikşafi görüşmelere sadece hak ettiği kadar değer vermek lazım.
Davutoğlu bunun farkında…