Mart ayında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kabulünün 100. Yılı münasebetiyle 2021 yılı İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Ersoy Yılı olarak ilan edildi. Malum, henüz Kurtuluş Savaşı günlerinde yazılan marş milletimiz ve istikbalimiz açısından oldukça önemli bir metindir.
Kahraman Ordumuza hitabı ile savaşan askerlerimize ithaf edilmesine rağmen tüm milletimizin hissiyatına tercüman olabilmiş bir marştır. Ne kadar fazla okunsa o kadar fazla ders çıkarılabilecek bir metindir.
2021 yılı içinde mevzunun derinlemesine biçimde ele alınması, merhum Akif ve temel değerleri üzerinden bir toplum konsolidasyonu imkânı taşımasına karşın iyi değerlendirilebildiğini, istenen neticenin alabildiğini düşünmüyorum.
Oysa konu hakikaten çok mühim(di). Milletin istiklalini konu alan bir marş hem de toplumun hiçbir kesiminin açıktan karşı çıkamadığı bir birlik aracı olması ıskalanacak bir nokta değildir. Üzerinde ne kadar durulsa, ne kadar tartışılsa ve anlaşılıp, anlatılsa yeridir.
Kamu kurumlarının üzerine bir ölü toprağı serildiği malum, ancak toplumun da yeterince önemsediğini söylemenin mümkün olmadığı da ortada.
Millet olarak birlik ve beraberlik duygusuna en fazla ihtiyaç duyduğumuz ve marşın yazıldığı 100 yıl öncesi şartların halen geçerliliğini koruduğu bir dönemde söylenecek her laf boş. Ne dense az. Ne söylense kifayetsiz.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi olduğuna göre eğitim, öğretim kurumları başta olmak üzere tüm camianın görevlendirildiği bir talimattan bahsediyoruz sonuçta. Milletin seçtiği irade 2021 yılında bir yoğunlaşma istiyor. YÖK ve Üniversiteler için amir bir hüküm bu. Diğer kurumlar da üzerlerine düşeni yapmak durumundalar.
Herkes sınıfta kaldı; kusura bakılmasın.
Gündemdeki mevzular sinir bozucu. Mevzu edilen meseleler yetersiz.
İstiklal Marşı gibi bir değeri ve kaleme alan şahsiyeti gençlik başta olmak üzere toplumun tanıdığına inanmıyorum. Hayatı, mücadelesi, ülküsü, fedakârlığı ve kararlılığının bilindiğinden emin değilim.
Kendisi hayatının son dönemini çok zor şartlarda geçirmesine rağmen dimdik ayakta kalabilmeyi başarmış ve arkasından kimsenin laf edemediği, dil uzatamadığı bir münevver.
Milli Marşın Anayasal koruma altına alınmasına gerek yok bence. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez denilerek kutsallaştırılması da lüzumsuz. Kanaatimce milletin gönlünde yer etmiş bir değer o. Kimse o değeri silip, atamaz.
Ancak genç dimağlara yerleştirmede zafiyet yaşamamız nedeniyle ne İstiklal Marşımıza ne de şairine sahip çıkabiliyor, hak ettiği değeri verebiliyoruz. En çok da gençler ve çocuklar bu kaynaktan yoksun yetişiyor.
Bu eksikliğin kısa sürede köşe dönme, bencillik, değersizleşme, temelsizleşme, kuraklık aşamalarına ulaştığı görülmektedir.
Bir yıl heba edildi ve edilmeye de devam ediyor.
Bu dönemde Yunus Emre Yılı da ıskalandı. Belli eğitim kurumları sahip çıkmaya çalışıyor. Belli vakıflar olayı sahiplenmişe benziyor. Yapılanların yeterli olmadığı ortada, ancak en azından bir adım atıldı diyebiliyoruz.
Aynı şeyi, şairi garip ve kimsesiz biçimde ve sessiz sedasız vefat edip, aramızdan ayrılan Mehmet Akif de hak ediyordu. Ölümündeki yalnızlık ve kimsesizlik bugünlerde milyonlara ışık olabilmeliydi. Yazık.
Yine vefasızlık, yine kadir kıymet bilmezlik yaptık. Gelecek nesillere bunu nasıl açıklarız bilemiyorum.