İnsanlık tarihinde devletli dönem, devletsiz dönemden çok daha azdır. Türkler, köklü devlet geleneğine sahip, devletin icadından itibaren hep bir devlete sahip olmuş, nadir milletlerden biridir. Devlet geleneği, ülkenin yöneticileri ile halkı için istikrar ve güven unsuru olması nedeniyle, önemli bir avantajdır.
İçerisinden geçmekte olduğumuz, ülkenin dâhili ve haricinde kesif rekabet ve acımasız mücadelenin gerçekleşmekte olduğu bugünlerde, devlet duruş ve kararlılığına sahip yönetici ve liderlerin işi oldukça kolaydır. Devlet ağırlık ve vakarından bihaber olanlar ise her zaman kaybetmeye mahkûmdurlar.
Güncel siyaset bunun canlı örnekleriyle doludur. Söylediği yalan, ifadeleri tutarsız, duruşları sakat kişiler bolca mevcut.
Bugünü anlamak için dünü bilmek zorundayız.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından 2017 yılında yayımlanan, arşiv kayıtlarının paylaşıldığı Osmanlı’da İstihbarat başlıklı bir kitap hediyesi aldım. Kitap, yüzlerce istihbarat arşiv belgesini dikkatlere sunmuş; daha fazla kaynağa ulaşma imkânının bulunduğu bilgisi ile paylaşmış.
Başından sonuna kadar dikkatle incelediğim eser, 15 - 20. YY arası döneme ait belgeleri paylaşmakta, casusluk ve istihbarat faaliyetlerinin hangi mantıkla yürütüldüğünü gözler önüne sermektedir.
Belgeler devletin gidişatı ve dönemsel öncelikleri konusunda çok ciddi ipuçları veriyor. Cem Sultan ile ilgili 1482 tarihli bir belge ile başlayıp, Bağdat Hindiye Kadısı’nın ihanetine dair 1917 tarihli bir belgeyle bitiyor.
Dokümanlar daha çok Balkanlar, Fransa, İran ve Kafkasya bölgelerine dair. Anadolu, istihbarat belgelerine çok fazla konu olmamış: Olanlarsa Ermeni’lerle ilgili. Ayrıca, İmparatorluğun son döneminde İstanbul’da yabancı istihbarat örgütlerinin faaliyetleri de ele alınmış.
Görünen o ki, Türk devlet geleneğine temel teşkil eden tarihi arka plan istihbarat kayıtlarında fazlasıyla mevcut. Yeterki karar vericiler ülkenin zenginliğinin farkında olsunlar.
Son zamanlarda ülke içinden ve dışından yapılan saldırıları bu gözle değerlendirmek gerekmektedir. Aslında saldırılar tarih boyunca hiç durmamış. Bazı dönemlerde, tehlikenin farkında olmayan yöneticilerin hüküm sürdüğü zamanlarda, bir şey olmamış gibi davranılmış.
Bugün özellikle ekonomik kriz, askeri tehdit, terör örgütleriyle mücadele ve milli duruş bakımlarından Cumhurbaşkanı’nın tarihsel gerçekli konusunda farkındalık seviyesinin çok yüksek olduğunu ifade edebiliriz.
Belki birileri devletin farkında olmadığı zehabına kapılabilirler. Ahlaksızlıklarının, yolsuzluklarının, hak-hukuk tanımazlıklarının ve sorumsuzluklarının ilelebet devam edebileceğini düşünebilirler.
Ancak, devletin her şeyin farkında olduğunu bilmelerinde yarar var. Kişilerin haklarını ihlal ederken, sanki bir nimetlermiş ve vazgeçilemezlermiş gibi hissetmelerinin ve davranmalarının mutlaka bir karşılığı olacaktır.
Klasik hikâyedir: Kırkıncı katta iken halatı kopup, yere doğru hızla çakılmakta olan bir asansördeki şahsın ‘çok şükür 38 katı başımıza bir şey gelmeden indik; şurada iki katımız kaldı’ demeleri gibi.
Evet, Osmanlı istihbarat teşkilatı bugünler için güven veriyor. Mesela bugün, ülkenin son dönemlerinde hep milletin karşısında olan Fetö’cüler hesap veriyorlar.
Devlet biliyor ve unutmuyor: Yolsuzluk ve haksızlık yapanlar korksun. Stokçulukla iştigal edenler, millete tuzak kuranlar başlarına geleceklere hazırlansınlar.
Güncel veya yakın tarihe dair istihbarat raporlarının yayınlanması da önemli bir adım olur. İngiltere arşiv kayıtlarını ve istihbarat raporlarını kamuoyuna açarak başka ülkelerde neler olup, bittiğini paylaşıyor.
Kanaatimce Türk istihbaratı da isimleri karartarak hazırlamış olduğu yolsuzluk, ahlaksızlık, haksızlık yapanlara dair bilgi, belge ve tecrübelerini paylaşmalıdır. Paylaşmalı ki, yanlış işlere bulaşanlar ve bulaşacak olanlar ayaklarını denk alsınlar.
Gemiyi terk eden bürokratlar, siyasiler, destekçiler, müteahhitler siyasete ve devlete büyük zarar veriyorlar. Olup, bitenleri görmezden gelenlerse bu suçlara ortak oluyorlar.