Selamün Aleyküm Yeni Haber okurları.
"Hoş geldin!" mi diyor gelenlere, yoksa "Güle Güle!" mi diyor gidenlere...
Bu haftaki konumuz; İstanbul Surları.
Bir zaman Byzantion, başka bir zaman Konstantinopolis olarak isimlendirilen; Feth-i Mübin'in müjdecisi Kutlu Nebî'ye göre Konstaniyye olan, günümüzde ise Tarihi Yarımada veya Suriçi olarak adlandırılan 7 tepeli efsun ve koruyucuları, Surlar...
Tarihi surlara gelince, "İşte şimdi geldim gerçek şehre." dedirtiyor gelenlere. Kimler mi? Bunun cevabı, şehre nereden geldiğine bağlı! Marmara üzerinden geldiysen Çatladıkapı, Kumkapı, Yenikapı, Narlıkapı; Haliç üzerinden geldiysen Bahçekapı, Cibalikapı, Ayakapı, Fenerkapı; kara tarafından geldiysen de Eğrikapı, Edirnekapı, Topkapı, Mevlanakapı, Silivrikapı, Belgradkapı ve daha ismin saymadığım nicesi, dedirtiyor...
Uzunluk bakımından aşılmaz olan Çin Seddi bile, savunma açısından İstanbul Surları ile kıyaslanamıyor, çünkü birçok akında Çin Seddi'nin defalarca aşıldığı biliniyor; tarihi dönemlere bakıldığında, başka hiçbir savunma sisteminin böylesine aşılamaz olmasının hikmeti ne ile açıklanır bilinmez ama, Sultan Mehmed; bu surları aşıp, Fatih olup; bir devri kapatırken, iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa (Sav)'ın övgüsüne nail oluyor...
Bilindiği üzere; İstanbul'un, tarihi kaynaklarda geçen ilk ismi Byzantion'dur. Daha kuruluş efsanelerinden itibaren etkileyicidir hikâyesi: Megara Kralı Byzas, yeni bir şehir kurmak istemektedir. Yer konusunda gidip Delfi Kahini'ne danışır. Kahin de, şehrini 'Körler Ülkesi'nin karşısına' kuracağını söyler. Byzas, kafası karışmış bir şekilde dolanırken, bugünkü Sarayburnu'ndan o günkü Khalkedon'a (Kadıköy) bakarak, "Bu körler, niye şehirlerini bu güzelim yer dururken o çorak yere kurmuşlar ki?" diye düşünür ve tabi aklına Delfi Kahini'nin sözleri gelir. İstanbul'u nereye kuracağını bulmuştur ve Sarayburnu civarına şehri kurar. Takvimler M.S. 330'ları gösterirken Büyük Roma İmparatorluğu'nun başında 1.Konstantinous vardır ve artık imparatorluğun Başkent Roma'dan yönetilemediğini düşünürekten yeni bir başkent arar ve pek tabii dikkatini Kral Byzas'ın kurduğu 7 tepeli efsun çeker ve hemen işe koyulur. Önce Tarihi Yarımada'nın iç kısmında yer alan yüksek tepeleri düzelttirir, akabinde şehrin kara surlarının yapımına girişir. Aslında, kuzeyde Haliç, doğuda Boğaz, güneyde Marmara Denizi olması ve şehrin sadece batı tarafından kara ile bağlantısı olması, şehre doğal bir koruma sağlasa da, bu güzide bölge elbet tehdit alacaktır. Konstantin, bu sebeple, Byzantion'dan aldığı şehir surlarını genişleterek şehrin hem güvenliğini artırmış hem de genişletmiştir. Şehrin zamanla artan nüfusu ile, Konstantin'in yaptırdığı surlar da yetersiz kalmış ve Thedosius'un babası Antemius bir önceki surları yıktırarak, 2 ay içerisinde yeni surları inşaa ettirmiştir, fakat 447'de meydana gelen bir depremde yıkılan bu surların yerine aynı sene içerisinde günümüz surları inşa edilmiştir. Bu inşaata dair kaynaklara Aura Porta Kapısı'ndaki kitabeden ulaşabilinmekte ve yine kitabeye göre bu surların ismi Thedosius Surları olarak geçip, İmparator Thedosius'a atfedilmektedir.
Günümüzde ayakta kalan surlar ise; karada 6493 m., Marmara ve Haliç kıyılarında ise, 800 m. uzunluğunda birkaç kademeden oluşur.
Fetihten önce, şehri; en önde Bizans'ın mobil kuvvetleri savunur, onların arkasında 7 metre genişliğinde su ile dolu hendekler bulunurdu; bunların arkasında ise, savunma mazgallarına sahip askerler bulunur, savunma mazgallarını geçince de orta surlara gelinirdi; Osmanlı ordusu, orta surlar önünde çok sayıda şehit vermişti; en arkada ise, 13 metre yükseklikte asıl surlar bulunurdu, buradaki askerler hiçbir canlının sur dibine yaklaşmasına izin vermezdi.
1453 yılına kadar farklı zamanlarda; Avarlar, Sasaniler, Araplar, Latinler ve Osmanlılar tarafından defalarca kuşatılmış ve gerek Bizans'ın sahip olduğu Rum ateşi ve gerek şehir suları bu fetih hareketlerini başarısız kılmıştı.
Yazımızı burada noktalayalım.
Bu hafta İstanbul’un surları üzerine konuştuk. Gelecek hafta da İstanbul’un kapıları üzerine konuşmak ümidiyle Allah’a emanet olun.