Geçtiğimiz Cumartesi günü saat 15.00 suları. Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığındaki heyet 2020 Olimpiyatlarının İstanbul'a neden verilmesi gerektiği konusunda sunum yapıyorlar.
Sunum harika, Başbakanımızın neden Büyük Adam olduğunu bu sunumda bir daha müşahede ediyoruz. Ekip tam bir profesyonel, teknik konularda yapmış oldukları sunumun inandırıcılığı müthiş. Duygusal yaklaşımla, rasyonel ve zengin bir sunum yapıyorlar.
Dünyanın etkilendiğine inanıyorum. Sunum bitince beraber sunumu izlediğimiz dostlarımız bana Olimpiyatların İstanbul'a verilip verilmeyeceğini soruyorlar.
"Madrid ve Tokyo'nun sunumlarında bu şehirlerin olimpiyata ihtiyaç duyduklarını anlıyorum ama İstanbul'un sunumunda olimpiyatların İstanbul'a ihtiyaç duyduğunu anlıyorum. Olimpiyatlar ve dünya İstanbul'a, Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor. Yoksa bitecek. Fakat buna rağmen İstanbul'a vermeyeceklerini zannediyorum. Bu işlerde çok fazla ayak oyunu dönüyor. Bize vermezler, verdirilmez" diyorum.
Bize verdirilmez diye düşünüyorum ama buna rağmen saatlerimiz 22.00'ı gösterdiğinde müthiş heyecanlıyım. Kalbim yerinden fırlayacak gibi.
Önce umutlanıyoruz, Madrid'i eliyoruz... Saat 23.15'i gösterdiğinde ise 2020'de Olimpiyatların Tokyo'da yapılacağını, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Jacques Rogg açıklıyor.
Elbette üzüldük, düşünün nükleer reaktörü patlamış, dünyanın her hangi bir noktasında olmadığı kadar radyasyon olan bir kent, hastalıklı ve 20. Yüzyılın zehir merkezlerinden Tokyo'da yapılacak olimpiyatlar.
Biz kaybetmiş olabilir miyiz?
İstanbul kaybetmiş olabilir mi? Türkiye kaybetmiş olabilir mi? Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan kaybetmiş olabilir mi?
Hayır kaybeden olimpiyatlardır...
Bu arada iki hususun önemli olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Ülkemizde bu kadar fazla doping çıkmasını kabul etmek mümkün değil. Kırkpınar pehlivanımız bile rezalet bir şekilde dopingli çıktı. Bundan iki üç nesil önce böyle bir şey olsaydı o pehlivan kahrından ölürdü. Ama adam yüzsüz, "tekrar kazanacağım" diyor.
Oysaki o sporcunun sporlardan tamamen men edilmesi gerekmektedir. Daha da ileri gidiyorum, şehir meydanına oturtulup bütün şehrin bu şahsın yüzüne tükürmesi sağlanmalıdır.
Bununla birlikte doping çıkan bisikletçi, güreşçi, koşusu, halterci ya da başka her hangi bir sporcu bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödemelidir.
En azından yaptıkları iş vatan hainliği sayılıp, vatan hainliğinden yargılanmaları ve hatta bu çerçevede ceza almaları sağlanmalıdır.
Dopingci reziller sadece Türkiye'ye zarar vermekle kalmıyorlar, aynı zamanda gençliğimize kötü örnek oluyorlar, sporun ruhunu rencide ediyorlar.
Bununla birlikte olimpiyatlar İstanbul'a gelmedi diye sevinenler var. Bunlar kendilerine CHP'li diyor, Kemalist diyor, solcu diyor, daha da garibi ulusalcı diyor... Tuhaf bir iş, yol yapımına karşı çıkan zihniyet, Türkiye'ye düşmanlık yapıyor. Türkiye'nin gelişmesini istemeyen CHP'li kafasızlar hakikaten ciddi zeka sorunlu insanlar, Türkiye'ye alenen düşmanlık yapıyor.
Bunlar çocuk katili Esed'i savunuyor, bunlar Türkiye gelişmesin istiyor, üniversitelere başörtülü bayan girmesin diyor.
Dindar insanları ellerinden gelse öldürecekler. Diktatör Lenin Stalin gibi katillerin hayranları. Türkiye'de zemin bulmak için Atatürk'ü kullanıyorlar ve kendilerini Kemalist olarak lanse ediyor.
Bu iki problemi Türkiye çözmelidir.
Nasıl çözecek, katı bir yaklaşımla bu ülkenin hainlerine ağrı cezalar verilerek mi çözülecek? Eğitimle mi çözülecek? Medya ile mi çözülecek? Para ile mi çözülecek bilmiyorum?
Bildiğim Türkiye'nin önündeki iki büyük takoz, dopingciler ve faşist diktatörlük hayranı geri zekalı, gezi kafalılardır.
Biz dünyayı kazandık, şimdi sıra içimizdeki Tokyoluları, İrlandalıları, hainleri, çapulcuları kazanmak, kazanamıyorsak ta bunları ezerek Türkiye'nin önünde takoz olmalarını engelleyecek sistemi oluşturmalıyız. Bun Türkiye'ye dağdaki eşkıyadan daha fazla zarar veriyorlar.
Türkiye büyük yürüyüşünü bu asalaklarla sürdüremez. Bizden söylemesi...