Selamün Aleyküm Yeni Haber okurları.
Bu haftaki konumuz; İstanbul Kapıları.
İstanbul’un fethinden önce, şehri; en önde Bizans'ın mobil kuvvetleri savunur, onların arkasında 7 metre genişliğinde su ile dolu hendekler bulunurdu; bunların arkasında ise, savunma mazgallarına sahip askerler bulunur, savunma mazgallarını geçince de orta surlara gelinirdi; Osmanlı ordusu, orta surlar önünde çok sayıda şehit vermişti; en arkada ise, 13 metre yükseklikte asıl surlar bulunurdu, buradaki askerler hiçbir canlının sur dibine yaklaşmasına izin vermezdi.
1453 yılına kadar farklı zamanlarda; Avarlar, Sasaniler, Araplar, Latinler ve Osmanlılar tarafından defalarca kuşatılmış ve gerek Bizans'ın sahip olduğu Rum ateşi ve gerek şehir suları bu fetih hareketlerini başarısız kılmıştı.
Sarayburnu'ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray'a; Marmara kıyısı boyunca Yedikule'ye; Yedikule'den Topkapı'ya; Topkapı'dan Ayvansaray'a uzanan surların başlıca kapıları ise; Ahırkapı, Fenerlikapı, Küçükayasofyakapısı, Bukalonkapı, Balıkhanekapısı, Odunkapısı, Manganakapısı, Gülhanekapısı, Kadırgakapısı, Çatladıkapı, Kumkapı, Yenikapı, Samatyakapısı, Narlıkapısı, Yedikulekapı, Belgradkapı, Silivrikapı, Mevlanakapı, Topkapı, Edirnekapı, Eğrikapı, Ayvansaraykapısı, Atikmustafakapısı, Balatkapısı, Fenerkapısı, Yeniayakapı, Bahçekapı'dır.
Biraz da; bazı kapıların, bazı ilginç ve biraz da efsanevi hikâyeleri ile özelliklerinden bahsedelim.
Topkapı: Feth-i Mübin sonunda Sultan Mehmed'in şehre girdiği kapı olup, Bizans dönemindeki ismi Ayios Romanos Kapısı'dır.
Belgradkapı: İkinci büyük askeri sur olan bu kapı; ismini, Kanuni Sultan Süleyman'ın Belgrad'ı fethiyle İstanbul'a getirdiği esnaf, zanaatkar ve esirleri bu bölgeye yerleştirmesi ile bu ismi almıştır.
Çatladıkapı: 1532 İstanbul depreminde semtten bulunan surlarda büyük bir çatlak oluşmasıyla, bölgedeki kapı bu ismi almıştır.
Ahırkapı: Topkapı Sarayı'nın Boğaz'a bakan bölümünün eteklerinde, saraya ait ahırın olması sebebiyle, bu bölgede bulunan kapıya, Ahırkapı denilmiştir.
Edirnekapı ve Silivrikapı ise; aynı adlı bölgeye giden yolun geçtiği güzergah üzerinde bu kapıların yer alması sebebiyle bu isimleri almıştır.
Kapanışı ise Yenikapı ile yapıp, sizleri 4.Murad ve Sandalcı hikayesi ile baş başa bırakıyorum. Allah'a emanet olun...
4. Murad devrinde, padişah tarafından şarap, afyon içmek ve fal bakmak yasaklanmış. 4. Murad bir gece, tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bir sandal kiralamış. Sandalcı, müşterisinin sultan olduğunu bilmiyormuş tabii… Bir ara, sandalın yanından sarkan bir ipi çekmiş. İpin ucunda bir testi! Sultan: "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş.
Sandalcı, şarap, deyip, gülerek müşterisine ikram etmiş. Padişah, "Hünkârımız bunu görürse kafanı vurdurur, korkmuyor musun?" diye sormuş. Sandalcı da, "Yahu! Hünkâr nereden görecek bizi denizin ortasında." demiş. Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp arasından afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış ve müşterisine de ikram etmiş. Sultan, yasağı yine hatırlatmış adama. Sandalcı aynı şekilde, "Kim görecek bizi denizin ortasında." demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı bu sefer cebinden fal taşlarını çıkarmış ve Hünkâra, "Ver beş akçe de, falına bakayım." demiş.
Fal, 4. Murad'ın en kızdığı şeymiş, ama içinden, "Ya sabır!" deyip, "Bak bari." demiş. Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sor sorunu." demiş. Padişah: "Hünkâr şu anda nerededir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp: "Hünkâr şu an denizdedir." demiş. 4. Murad, güya endişelenmiş havalarına girip, "Sakın yakınımızda bir yerde olmasın." diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden her şeyi anlayıp, 4. Murad'ın ayaklarına kapanarak, “Affet beni hünkârım." diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar da yalvarmaya devam etmiş. Padişah dayanamayıp, "Sana bir soru soracağım. Eğer bilirsen seni affederim, bilemezsen boynunu anında vurdururum." demiş. Sandalcı sevinçle, "Padişahım çok yaşa!" demiş ve merakla soruyu beklemeye başlamış. 4. Murad, sandalcıya, "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan gireceğim?" diye sormuş. Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, "Hünkârım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affınıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bir kâğıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkâr başını "Olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini bir kâğıda yazıp padişaha vermiş.
Padişah kâğıdı alır almaz, daha bakmadan; yanındaki fedaisine, "Hemen boynunu vur şu kâfirin!" emrini vermiş. Sonra da, "Hemen Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul’a oradan gireceğim" diye buyurmuş çevresindekilere. Kapı 10 dakika içinde açılmış, padişah ve erkânı şehre girmiş.
4. Murad bir ara, sandalcının kâğıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş ama laf olsun diye cebindeki kâğıda bakmış. Ama kâğıdı okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kâğıda şunları yazmış:
"Hünkârım; Yeni kapınız, hayırlı uğurlu olsun."
O gün bugündür o kapı, “Yenikapı” olarak anılıyormuş...
Yazımıza değerli katkılarından dolayı İsmet Aça’ya teşekkür ederim.
Selam ve dua ile. Allah’a emanet olun.