İsrail ile ilişkilerimizin tarihinin en düşük seviyesinde yürütüldüğü bugünlerde Cumhurbaşkanı Herzog’un 9 – 10 Mart tarihlerinde ülkemizi ziyaret edeceği açıklandı. Böylece, geçtiğimiz Ocak ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilk kez kamuoyuyla paylaşılan ziyaretin gerçekleşeceği tarih netleşmiş oldu.
İsrail, malum, devlet terörü uygulayan, işgal ettiği topraklarda hak-hukuk tanımayan zorba bir yapılanma. Kendilerinden başka hiç kimsenin insan olduğunu düşünmüyor, başkalarının varlıklarını, kendilerine hizmet ettikleri oranda kabulleniyorlar.
Siyonizm devletin genlerine işlemiş. ‘Vaat edilmiş’ toprakları elde edince şiddeti sonlandırmayacaklar. Kıyamete kadar insanlığın başına bela olmaya devam edecekler.
Kadim hak-batıl mücadelesinde ‘yanlış’ tarafta konumlanmışlar.
Yapılacak ziyareti ülkemizde farklı tepkiyle karşılayan gruplar ve topluluklar mevcut. Kimileri doğrudan reddediyor, ne olursa olsun İsrail ile ilişki kurmamamız, ziyareti kabul etmememiz gerektiğini söylüyor. Kimileriyse menfaatlerimizi savunma ve gerçeği yüzüne haykırma şartıyla kabul edilebilir buluyor.
Olayı hem inançve değerlerimiz penceresinden hem de uluslararası ilişkiler çerçevesinde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Uluslararası ilişkiler açısından mesele çok net: Diplomasi savaşa kadar, hatta silahlı çatışma döneminde bile sürdürülmesi gereken bir mekanizma. Hiçbir surette ilişkileri tam olarak kesmez, angaje olarak, ilişki kurarak hak ve menfaatlerinizi savunursunuz.
İsrail bize karşı düşmanca hareket ediyor, her türlü fitne ve fesadın arkasından ya da içinden çıkıyor. Hamdolsun Türkiye bu terör yapılanmasının yutamayacağı, hatta aklından bile geçirmeyeceği kadar büyük ve güçlü bir devlet.
Filistin ve kutsal topraklara tasallut edenler başta olmak üzere bölgemizdeki pek çok terör yapılanması doğrudan ya da dolaylı biçimde İsrail ile irtibatlı. O nedenle Suriye, Irak, Yemen, Balkanlar hep bu katillerin ilgi alanında.
Doğrudan ve dolayı biçimde varlığımıza kasteden, dost ve kardeşlerimize saldıranları durdurmak için kendileriyle ilişki kurmak zorundayız. İrtibat kesildiğinde, iletişim ortadan kalktığında problem çözme kapasitesini de yitiriyoruz.
İletişime bizim İsrail’den daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü karşı tarafın avukatlığını BM, ABD, AB, Rusya, Çin, Almanya, İsviçre, Arap Ligi vs. çok sayıda ülke ya da kuruluş yapıyor zaten.
Birleşmiş Milletler diplomatı, uluslararası şirket temsilcisi ya da bağımsız bilim adamı kartviziti taşıyan birileribu ülke içinkapımızı çalabilir, bizimle temas kurabilirler.
İlişki ve iletişim haklarımızı ve dost ve kardeş toplulukların menfaatlerini savunmak için de gerekli: Yeterki Hakkı ve hukuku savunalım. Dik duralım.
Yakın geçmişte bunun pek çok örneği mevcut. Biden, Putin, Merkel, Macron vs. kim olursa olsun karşısında hep dik durdu bizi temsil edenler.
İsrail karşısında devlet terörü yaptıklarını tüm dünyaya Davos’ta haykırdı, Cumhurbaşkanı’mız.
Gelmek istiyorsa, gelsin.
Ziyarette biz ne diyeceğiz, onlar ne söyleyecekler? Asıl önemli olan bu.
İnanç ve değerlerimiz açısından aklıma Hz. Musa ile Firavunun, Hz. İbrahim ile Nemrut’un karşılaşmalarının yanında Hudeybiye Antlaşması da geliyor. Mekke’ye gitmekte olan Peygamber efendimiz ve sahabe bu anlaşma neticesinde geri dönmek zorunda kalmışlar, görünüşte kaybeden tarafmış gibi bir hisse kapılmıştı sahabe. Sonuç hepimizin malumu: Bir yıl sonra Mekke fethedildi.
Müşriklerle ilişki kuran, Müslümanlara işkence edenlerle görüşen Peygamberimizden daha mı akıllıyız, inançlıyız?
Sakin olmalıyız. Görüşmek, tezlerini kabullenmek anlamına gelmiyor.
Hüsnü niyetle karşı çıkanlar oyuna gelmesinler.
Olayı siyasileştirenlere vekötü niyetlilere söze gerek yok.
Ziyaretin neticesini beklemek gerekiyor.
Rusya, Çin, ABD vs. daha mı iyi bunlardan? Hepsi ‘tek millet’.
Herzog gelsin, dersini alsın ve gitsin.