İsraf kültürü ve yerinden yönetim kuruluşları

Prof. Dr. Önder Kutlu

Yerel seçimler için aday belirleme çalışmalarının devam ettiği bugünlerde kamu yönetiminde israf konusu tüm boyutlarıyla gündeme gelmesi gereken bir konu haline geldi.

Ekonomideki sorunlar, artan dış borç stoku, bozulan gelir dağımı dengesi ve en önemlisi bütün bu olumsuzluklara inat tanıtım, program, gezi vs. adı altında israfın göklere çıkması…

Ocak ve Temmuz aylarında emekçilerin maaşlarında yapılan zamlar, gelmeden erime noktasına ulaşıyor. Dikkatler Ocak başında açıklanacak enflasyon rakamlarına yöneldi. Yüksek enflasyon yüksek maaş artışı anlamına geliyor.

Enflasyon biraz daha yüksek çıksa diye bekleyenlere bile şahit oluyoruz.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının B olan kredi notumuzu ‘negatiften’ ‘durağana’ çevirmesine sevinmek zorunda kalıyoruz.

Bu hengâmede kamudaki israf konusu tekrar gündemimize gelmediği ve konuya dönük kalıcı tedbirler alamadığımız müddetçe derecelendirme kuruluşlarından gelecek haberleri daha çok bekleriz.

Kamu yönetimi, özellikle yerinden yönetim kuruluşları bir türlü tasarruf kelimesini hatırlamıyor. Tanıtım, reklam, propaganda adları altında yürütülen faaliyetlerin ardı arkası kesilmiyor.

Hele o yapılan abartılı törenler yok mu, sormayın gitsin.

Tevazu, kanaatkârlık, hizmet önceliği gibi değerlerin yerini ihtişam, israf, abartı ve gösteriş almış.

Tüm bu yanlış işlerin öncelikle yerinden yönetim kuruluşlarında baş göstermesi tesadüf mü?

Belediyeler ve üniversiteler gibi özel bütçeli kuruluşlar almış başını gidiyorlar.

Sayıştay raporları paylaşılan kurumların israfı umursadığı yok.

Bütün bu yönleriyle arş-ı alaya ulaşan abartılı harcamalardan gocunan da yok.

Hal böyle olunca toplumun büyük çoğunluğu üzerinde etkili olan ekonomik baskılar daha da ciddi biçimde hissediliyor. Hayat tarzlarından, harcamalarından, israflarından taviz vermeyen yöneticiler diğer insanların kendilerini daha kötü hissetmelerine sebebiyet veriyorlar.

Tanıtım harcaması altında saçılan milyarların millete hizmet için tahsis edilen kaynaklardan olması işin tadını, tuzunu kaçırıyor.

Sağa-sola para dağıtanların yaptıklarının yanlış olduğu söylemesi gerekenler susmak zorunda kalıyorlar, çünkü onlarında ağızlarına da bir parmak bal çalınıyor.

İdareciler makam aracı, makam odaları ve makam tahsisli konutlarda açıklanamayacak abartılardan vazgeçirilebilseler ya da yurtdışı gezilerine bir sınırlama getirilebilse memleket rahat bir nefes alacak.

Belli idareciler görevleri başında durdukları süreden çoğunu yurtdışında geçiriyorlar.

Evet, yaklaşan seçim döneminde bunların gündeme gelmesini bekliyoruz. Aynı işi herkes yani her görüşten kişi yaptığı için kimsenin konuyu ortaya atmasını da beklemiyoruz.

Hal böyle olunca, vazifesini düzgünce yapan, israfa yönelmeyen, kamu kaynağını bin dikkatle kullanana iyi gözle bakılmıyor malum kesimlerce.

‘Yemesini, içmesini bilmez’, ‘yeteneksiz’ türü laflar ediliyor.

Esasen ‘israf’ olarak isimlendirdiğim bu konunun gerçekte ‘yağma’, yani hırsızlık olduğu malum. Kişi ancak kendi malını israf edebilir, kamu malı ise yağmalanır.

İsraf kötüdür, ama yağma kötülüğün ötesinde hırsızlık, hukuksuzluk ve suç teşkil eder. Zira kendisine emanet edilen kaynakları kötü niyetle çarçur etme durumu vardır.

Toplumun bu konuda hassasiyetlerini kaybettiğini üzülerek müşahede ediyoruz. Olmayan kaynakları harcayıp, arkasından yüksek faizlerle kurumlarını batıranlara yönelik bir toplumsal ve siyasal baskıdan söz etmek mümkün değil artık.

Kaybolan duyarlılık aynı yanlışların tekrarlanmasına zemin hazırlıyor.

Görünen o ki önümüzdeki günlerde bu konuda bir düzelme olmayacak.

Arsızlar, hırsızlar ve yağmacılar yapmakta olduklarını yapmaya devam edecekler.