Geçtiğimiz yıllarda Beşiktaş’ta, Kadıköy'de, Konya’da, İzmir’de başörtülü kadınlara yönelik gördüğümüz saldırıların devamı niteliğinde bir saldırıya şahitlik ettik. Nişantaşı’nda başörtülü bir akademisyene Eray Çakır ismindeki müptezelin başörtüsünü kimliğini kastederek ‘burada bulunamazsınız, defolun!’ hakaretleri eşliğinde, elindeki termos ile hedef gözetmeksizin geçici görme kaybına yol açacak şekilde herkesin içinde saldırabilmesi hepimizi korkuttu.
Faşizmin toplumda infial yaratacak korku üretme stratejisine uygun bu eylemi yazılı ve görsel basın manşetten verdi. Başörtülü kadınlarda tedavisi imkansız, katlanılması zor bir travma üretildi. Başörtülü kadını toplumsal hayattan dışlamaya yönelik şiddetin çok boyutlu etkileri olacaktır.
Kadına yönelik şiddeti engellemekte zorlanan insanlığın, şiddetin başörtülü kadına yönelmesi ile şiddet ideolojik bir form kazandı. İslamofobinin ideolojik desteğinde başörtülü kadına yönelik bu yeni şiddet türü çok daha tehlikeli sonuçlar üretme potansiyeline sahiptir.
Jakoben, gerektiğinde zor kullanma yetkisini kendisinde gören, Türk’ü modernleştirmeyi kendisine misyon addeden ve henüz modernleşememiş unsurları insanımsı değerlendiren bu zihniyet açısından başörtülü kadına yönelik şiddet, kadına yönelik şiddetin özel bir türü olduğu kadar islamofobinin de özel bir türüdür. Olayın Türk modernleştirmesinin sembol mekanlarından Nişantaşı'nda cereyan etmesi de ayrıca üzerinde düşünülmelidir.
Bu saldırının zihniyet arka planında, kökleri çok derinlerde olan ve Türk modernleştirmesinin ayırıcı vasfı olan gerektiğinde zor kullanarak modernleştirmenin sindirme/korkutma boyutundaki operasyonudur. İslami/geleneksel sembollerin itibarsızlaştırılması, ötekileştirilmesi, toplumsal hayattan dışlanması ve sosyal hayattan imhası anlamındaki bir saldırıdır. İslamofobiyi çoktan aşmış, islama yönelik şiddetin yeni bir operasyonudur. Avrupa faşizminin göçmenlere saldırılarının, Alman nazizminin camilere yönelik saldırılarının, Amerikan neo-conlarının Irak ve Filistin’de yaptıkları eylemlerin arkasındaki zihniyet ne ise Nişantaşı saldırısının arkasında da aynı zihniyet vardır. Yeni Zelanda'da camiyi otomatik silahlarla tarayıp aralarında çocukların ve kadınların olduğu onlarca cami cemaatini katleden faşisti üreten zihniyet ne ise Nişantaşı’nda bir parkta başörtülü bir akademisyene saldıran Eray Çakır'ı üreten zihniyette O’dur. Daha bir hafta öncesinde Kanada'da müslüman oldukları için üzerine araba sürüp biri kadın biri çocuk olmak üzere 4 kişiyi araçla ezen Cani, hangi zihin dünyasından besleniyorsa Eray Çakır da aynı zihin dünyasından beslenmektedir. Hiç tanımadığı, hiçbir toplumsal temasının olmadığı başörtülü bir kadına herkesin gözü önünde elinde termos ile saldırabilen cinnet hali, paranoya hali üzerine düşünmek gerekir. Bu olay, hard-seküler zihnin nasıl kolayca faşist tecrübeden mülhem suç makinasına dönüşebildiğini göstermektedir.
Bu saldırılar münferit bir saldırı olmayıp, bir müptezelin bir anlık bir cinnetin sonrasında ortaya çıkan saldırı değildir. Geçtiğimiz yıllarda Beşiktaş’ta, Kadıköy'de, Konya’da, İzmir’de gördüğümüz saldırıların devamı niteliğindeki bu saldırılar tedbir alınmaz ise devam edecek.
Türkiye'deki daha önceki saldırılarda da aynı çağrıyı yapmıştık. Şimdi yine aynı çağrıyı yeniden yapıyoruz. Bu olay, münferit ve bir kişinin anlık hezeyanı, anlık cinneti sonrası ortaya çıkmış bir suç değildir. İki kişi arasındaki gündelik çatışmanın parçası da değildir. Bu kökleri çok derinlerde olan bir zihniyetin mahsulü bir saldırı olup, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan nefret suçunun, ayrımcılık suçunun, halkın dini inançları sebebiyle kin ve düşmanlığa teşvik ile aşağılama suçunun konusudur. Bu nedenle, bu saldırıların failleri hakkında Cumhuriyet Savcılarımızın Türk Ceza Kanununun bu hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapması gerekmektedir. Beşiktaş'ta başörtülü Şüheda Nur Eriş'e saldıran ve 4 yıla kadar hapis istenen Berrak Karaoğlu'nun yargılandığı davada mahkemenin, saldırganı "Kasten yaralama" suçundan 2 bin lira adli para cezasına çarptırırken Sanık hakkında "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçundan ise beraat kararı vermesi de Eray Çakır gibileri cesaretlendirmektedir.
Bu satırlar yazıldığı sırada saldırgan Eray Çakır hakkında "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlaması ile tekrar tutuklama kararı vermesi umut verse de kamuoyunu teskin edici bir hamle olmadığına inanmak istiyorum.
Kadına yönelik şiddette medyada boy boy açıklamalar yapan Kadın Derneklerinin suskunluğunu da not ettik. Evet çifte standartınız deşifre oldu. Sizin tepki gösterebilmeniz için mağdurun kadın olması yeterli değilmiş. Mağdurun kadın derneklerinin projelendirdiği bir kadın olması gerekli imiş.
Korkarım ki tedbir alınmaz ise devam edecek.