Büyük bir İNKILÂPTIR...
Bu Hareket/İnkılâp yüksek bir ŞUUR içerir.
Yüksek şuur ise, ancak Cemaat olarak bir araya gelindiğinde etkisini gösterir.
Etkiyi Allah yaratır.
Lakin bu etki bütünüyle samimiyete tabidir.
Samimi bir duruş, Allah'ın müspet yönde müdahalesini de davet eder.
Bu müdahale sonucu ancak o HAREKET ETKİLİ olur, SESİNİ DUYURUR, SÖZÜNÜ DİNLETİR.
Menfileri ortadan kaldırır, müspet olanları ise toplumun istifadesine sunar.
Ve zamanla toplum, belli bir oranda dönüşür zira hiçbir toplum tam anlamıyla dönüş(e)mez; bu eşyanın tabiatına aykırıdır.
Daha önce de belirttiğimiz üzere, bu hareket asla DEVRİM değildir. Keza, bize ait olmayan bu kavram, toplumu devirir, parçalar ve en sonunda da yok eder.
İnkılâp ise, devirmez, parçalamaz ve yok etmez; bilakis dönüştürür, ayağa kaldırır, toplar/cem eder ve var eder.
Bu varlık, her bir MÜSLÜMAN ŞAHSİYETTE Hayy/Hayat bulur.
Hayatın idamesi/ikamesi ise, Müslümanların BİRR ile bir arada olmasına bağlıdır.
Bunun adı TEVHİD'DİR...
ES-SALÂT/TESBİH/ZİKR ise TEVHİDİN DÜNYAYA MUTLAK BİR DUYURUSUDUR...
MUTLAK OTORİTEYİ İLAN ETMEKTİR; HER DAİM VE KESİNTİSİZ OLARAK...
O sebepledir ki, Hz. Musa rabbine:
TÂHÂ/29-35
- Ata/Tayin et bana, vezir/yardımcı olarak ehlimden Harun kardeşimi;
- Kuvvetlendir onunla arkamı, pekiştir gücümü; (Üşdüd/Şedid)
- Ve ortak kıl işime/beni vazifelendirdiğin emrine;
- Ki, daha fazla/kuvvetlice yerine getirelim görevimizi/tesbihimizi
- İLAN EDELİM/ DUYURALIM/ULAŞTIRALIM/HATIRLATALIM/UNUTTURMAYALIM İSMİNİ
(Esaretten/karanlıktan kurtulsun hakikat; aydınlık çağlara yol alalım hızlıca;
Ve SABAH olsun her bir yan, aydınlansın senin NÛR’un ile tüm insanlık;
HAKK gelsin BATIL zail olsun; Zaten mahkûmdur zail olmaya bâtıl;)
- Ve tezekkür edelim/İLAN EDELİM/HATIRLATALIM/DUYURALIM/ULAŞTIRALIM
Çokça/sıklıkla/kesintisiz ve defaatle
(Allah’lı yaşamı hâkim kılalım; Sensiz bir an bile geçirmeyelim.
Her daim ve sıklıkla Senin adını, şanını gündemde tutalım.
Bilinçlere nakşedelim; Hükmünü daim kılalım izninle.)
- Muhakkak ki Sensin, bizi GÖREN… (Yaptıklarımızı görüp gözeten)
Allah tarafından tüm insanlığa gönderilen bütün büyük ELÇİLERİN vazifesi bu idi...
Allah'ın ADINI, ŞANINI, MUTLAK OTORİTESİNİ duyurmak, İLAN ETMEK ve İLETMEK/tilavet...
Tüm SAHTE TANRILARIN, SAHTE OTORİTELERİNİ YIKMAK, GEÇERSİZ KILMAK...
İşte o sebepledir ki, her Nebi, tek başına çıktığı bu KUTLU YOLDA, yanına yoldaş, sırdaş ve SIDK ile donanmış bir CEMAAT oluşturarak, yoluna devam etmiş ve Allah'ın MUTLAK OTORİTESİNİ ilan etmeye gayret sarf etmiştir. Kimisi başarılı olmuş, kimisi olamamıştır. Lakin önemli olan o yolda sebat gösterip DURUŞUNU bozmayarak, SAFINI TERK ETMEMEKTİR. Bir istisna olarak Hz. Yunus misali vardır ki, o da sonradan tüm insanlığa yol gösterici bir TEVBE ile safına geri dönmüştür.
"LA İLAHE İLLA ENTE SUBHANEKE İNNİ KÜNTÜ MİNE'Z-ZALİMİN..."
Burada Yunus peygamber, "Allah'ım senden başka ilah olmadığını tüm dünyaya ilan edip duyurmaktan kaçındığım için ben zalimlerden oldum" diyerek, aslında bizlere yapmamız gerekenleri ortaya koymuştur.
Konuyu daha fazla dağıtmadan biz ÜMMET/İslam Toplumu mes'elemize geri dönerek, meramımızı ortaya koymaya çalışalım.
İslam bir harekettir demiştik ve bu hareket tek başına oluşabilecek bir şey değildir. Bu hareketin yeryüzünde etkili olabilmesi için her bir kişinin MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİNİ muhafaza ederek CEMAAT oluşturması ve bir araya gelmesi gerekmektedir. Lakin bu cemaat, günümüzde kötü misallerini de yaşadığımız gibi her yolu mubah gören CEMADAT asla olmamalıdır. Sadece hedef odaklı değil, tam aksine insanlığın değişmez ilkelerine sahip, ŞAHSİYETLİ ve ADALETLİ BİRR DURUŞ sergileyen İNSAN odaklı olmak zorundadır.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu ise hedefe gidilirken kullanılan araç ve yöntemler istisnasız MEŞRU olmak zorundadır. Eğer meşruda ölçüsü nedir derseniz; hiç şüphesiz Kur’an’da imandan hemen sonra zikredilen ve olmazsa olmaz bir ilke olan SALİH AMELDİR. Yani ISLAH EDEN, onaran, tamir eden, yaşatan ve yeşerten tüm çalışmalardır. Dolayısıyla bu çalışmalar insanlığa zarar vermemelidir. Hatta insanlığa zarar söz konusu olan durumlarda mutlaka o çalışmalar durdurulmalıdır. Asıl olan İNSAN ve İNSANIN RABBİYLE buluşması ise buna hizmet eden her şey, ARAÇTAN öte bir anlam taşımamaktadır.
Temel ilke: ARAÇLAR AMAÇLARA TABİDİR...
Müslüman, bir 'birey' asla olamaz; o bariz bir ŞAHSİYETTİR.
Müşahhas bir kişiliktir.
Müslümanlığın gereği fiil ve davranışlarıyla belirginleşir ve bu özelliği ile varlık sahasında kendisini gösterir.
MÜSLÜMAN ŞAHSİYETLERDEN oluşan ÜMMET içinde, silik bir birey olarak değil, bilakis belirgin ve müşahhas varlığıyla bir DEĞER ifade eder.
'Birey' ise tam tersine, bulunduğu toplum içinde silikleşir, ezilir, itilir, kakılır ve bir takım menfaatler doğrultusunda kullanıldıktan sonra işi bitince de bir kenara atılarak meta muamelesi görür. Söz söyleme iradesi yoktur bireyin, zira sesi yüksek çıkar. Bu yüksek sesle de kendi cehaletini gizlemeye çalışır aklınca. Lakin gizlediğini zannettiği cehalet, gün yüzü gibi ortadadır ve kendisi de bunun farkındadır aslında.
İşte yukarıda misalini verdiğimiz MÜSLÜMAN ŞAHSİYETLER, Allah'ın onlar üzerine gönderdiği RAHMETİ sayesinde bir araya gelirlerse yani cem olur, cemaat olurlarsa eğer, SAMİMİYETLERİ oranında oluşturdukları sinerji ve etki ile ancak düzene koyuyoruz diyerek, FESADA uğratılan şu dünyada, bir SÖZ söyleyebileceklerdir.
BİR/BİRR ve BERABER OLABİLENLER
CEM/CEMAAT OLABİLENLER ANCAK HİSSEDEBİLECEKLERDİR;
TESLİM OLMANIN ve DÜNYAYA HAKİKATLİ BİR SÖZ SÖYLEMENİN HUZURUNU ve ŞEVKİNİ...
Vesselam.
Blog adresim: kaanbilgekutadgu.blogspot.com.tr