İslam düşünce tarihinde ilim-irfân ayrımı yapılmıştır. Bu sözcüklerin temel anlam yapıları irdelendiğinde ma’rifet ve ilim kavramları arasında mâhiyet farklılığının olduğu açığa çıkacaktır. Arapça’da “ma’rifet”, “a.r.f”nin masdarıdır. Arafe fiili, bir şeyin eseri ve izi üzerinde derinliğine düşünerek, tefekkür ederek, o şeyi bilmek, anlamak, tanımak anlamlarına gelir.
Bu kavramın “tanıma” eylemini de kapsaması, böylesi bir bilme tarzına insanî bir boyut katmaktadır. Ancak böyle bir bilgi, duyu organlarıyla elde edilebilecek olan bir bilgidir. Dolayısıyla ma’rifet ve irfân, bir şeyi tefekkür ve eserini tedebbür ile idrâk etmektir. Deneysel ve pratik bilginin adı da denilen ma’rifet, anlam bakımından ilimden daha özel, daha dar ve daha sınırlı; ilim ise, ma’rifetten daha geniş ve daha kapsamlı bir nitelik taşır.
Ma’rifetin zıddı, inkâr; ilmin zıddı ise, cehildir. İlim, bütün yönleriyle bilmek, ma’rifet ise, bir kısmını bilmek manasınadır. Bu sebepledir ki, Allah’a ma’rifet isnat olunamaz. Çünkü Allah’ın ilminde eksiklik, değişiklik ve artma söz konusu değildir. Ma’rifet düşünme yoluyla bilgi elde etmek anlamında olduğu için ma’rifetin Allah’a nispeti doğru değildir.
Bunun yerine Allah’a ilmin nispeti daha doğrudur. Çünkü ilim, ister huzûrî olsun- Allah’ın ilmi gibi- isterse husûlî olsun- insanların ilmi gibi- bir şeyin hakikatini bilmekten ibarettir. Bu sebeple, filân kimse Allah’ı tanıyor (ya’rifu) denilir, Allah’ı biliyor (ya’lemu) denilmez.
İnsan Allah’ın zâtını idrâk edemez. Ancak eserleri üzerinde tedebbür eder, akıl yürütür ve doğal gözlemde bulunur. Ma’rifet, delile dayalı kesin bilgi olarak tanımlanmaktadır. İlim teorik ve soyut bilginin adıdır. Nakil ve duyu organları aracılığı ile kazanılır. Ma’rifet sahibine ârif, ilim sahibine âlim denilir. Bu sebeple Eş’arî olan Bâkıllânî’nin “ilim, bilineni olduğu üzere ma’rifettir/bilmektir. Her ilim ma’rifettir, her ma’rifet ilimdir; ilimle ma’rifet arasında özdeşlik bulunur tanımı hem bazı Eş’arî mütekellimlerden ve hem de Matürîdî mütekellimlerden büyük tenkit almıştır. Çünkü, Allah’ın ilmine ma’rifet denilemeyeceği yukarıda geçtiği gibi, hem dil ve hem de ıstılâh açısından doğru değildir. Bir defa ilim bilmenin kendisidir.
Bu sebeple ilmi, bilmekle tarif etmek, bir şeyi kendisiyle tarif etmek olur ki, bu muhaldir. Bilmek, karışıklıktan sonra ilmin meydana gelmesinden ibarettir. Bu sebepten ötürü, “ben falancayı tanıyamadım; ama şu anda onu tanıdım” denilir. İlim, ma’rifettir, tanımına bir başka itiraz da, Allah kendisini alîm/âlim olarak vasıflandırmıştır, ama ârif diye vasıflandırmamıştır. Çünkü ma’rifet, kendisinden önce bir bilinmezliğin geçmesini, bulunmasını gerektirir ki, bu Allah için düşünülemez. Eğer ilim, ma’rifet olsaydı, âlimin de ârif olması gerekirdi. Halbuki Allah âlim olarak nitelendirilir, ârif olarak değil. Halbuki ma’rifet, sonradan (muhdes) elde edilen bir ilim için isimlendirilmedir.