Azerbaycan, yanılmıyorsam 2011 yılında yürürlüğe koyduğu bir kanunla, yeni doğan bebeklere verilebilecek adları belirli bir listeyle sınırlamıştı. Azerbaycan tarihinde, kültüründe ve halkın benliğinde olmayan isimler, yeni doğan bebeklere verilememektedir. Bir adı çocuğa vermek için o ismin daha önce belirli sayıda insana verilmiş olması gerekir. Aksi hâlde, özel şartlar hariç, bu mümkün olmamaktadır.
Bu kanunun hazırlanışındaki temel amaç, çocuğun menfaatine ve geleceğine zarar verebilecek; toplumda alay konusu olabilecek; kişinin benliğini, onurunu zedeleyebilecek; cinsiyetine uygun düşmeyen veya gülünç olabilecek adların verilmesini önlemektir. İlk başta bu kanunu garip karşılamıştım. Çünkü belirlenen isim listesinin dışına çıkmak oldukça zor görünüyordu. Ancak son yıllarda Türkiye’de isim verme konusundaki tuhaflıklara şahit olunca, Türkiye’de de benzer bir kanunun çıkarılmasının yerinde olacağını düşünmeye başladım.
İsimler, bir milletin kimliği, kültürü, inancı, geçmişi ve geleceğidir. Kimliğini, kişiliğini, kültürünü ve inancını kaybeden bir milletin geleceği olmaz. Kısa süre içerisinde başka milletler arasında savrulup gider.
Türk kültürüne baktığımızda adların ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Dede Korkut Destanı’na göre, çocuk doğduğunda hemen ad verilmezdi. Ad verilmesi için büyük bir merasim ve şölen düzenlenir; ancak bir kahramanlık gösterildikten sonra ad alınırdı. Türk milleti için ad almak işte bu kadar önemliydi.
Bu konuya dinimiz de büyük önem vermiştir. Evladına güzel bir ad vermek, dinimize göre ebeveynin evladı üzerindeki haklarından biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu konuda titizlik göstermiş ve şöyle buyurmuştur:
“Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağrılacaksınız; bu sebeple kendinize güzel adlar koyun” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 61; Müsned, V, 194).
Ayrıca Peygamber Efendimiz (s.a.s.), belli adları yasaklamış ve sahabelerden o adları taşıyanların isimlerini değiştirmiştir.
Şimdi Türkiye’de koyulan bazı adlara bakıyorum; takım isimleri, yabancı futbolcuların adları ya da sevilen bir eşyanın adı çocuklara veriliyor. Hatta bir kişi, motoruna olan sevgisi nedeniyle motor markasını çocuğuna isim olarak koymuş. Ancak bunu yaparken çocuğun geleceği hiç düşünülmemiş.
Milli ve manevi hassasiyetleri olmayan birilerinin böyle şeyler yapmasını bir noktaya kadar anlayabiliyorum. Ancak mütedeyyin birisinin bunu yapmasına hayret ediyorum. Geçenlerde sosyal medyada tanınan, hatırı sayılır bir takipçi kitlesine sahip ve yayınlanmış kitapları olan bir kişi, çocuğuna “Elişeva” adını koyduğunu açıkladı. Bu adın İbrani (Yahudi) kökenli olduğu açıkça belli. Buna karşı çıkanları ise cahillikle suçladı ve Elişeva’nın Hz. Harun’un (a.s.) saliha eşi olduğunu söyledi.
Burada Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.), Hz. Hasan’a (r.a.) isim koyması aklıma geldi. Rivayete göre, Hz. Ali (r.a.) ilk oğlu doğduğunda ona bir isim verdi. Ancak Cebrail (a.s.), Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) gelerek çocuğun ismini, Hz. Harun’un (a.s.) oğlunun adı olan “Şeber” koymasını istedi. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de çocuğa “Şeber”in Arapça karşılığı olan Hasan ismini verdi. Aynı olay Hz. Hüseyin (r.a.) doğduğunda da yaşandı ve ona da Hz. Harun’un (a.s.) diğer oğlu Şübeyr’e nispetle Hüseyin adı verildi.
Buradan anlıyoruz ki Peygamber Efendimiz (s.a.s.), İbrani kökenli bir adı alırken bile olduğu gibi kullanmayıp, Arapça karşılığına denk gelen ismi vermiştir. Bugün bizim kültürümüzde var olan peygamber isimleri de aynı şekilde Adem, Musa, Davud ve Süleyman olarak geçer. Eğer orijinalleri birebir alınsaydı, bu isimler Adam, Moşe, David ve Solomon olurdu.
Sonuç olarak, isimlerin insanlar üzerindeki etkileri açıktır. İsimler, milli kimlik, inanç, kültür ve yaşam şeklini yansıtır. Hal böyleyken, kültür ve inanç hayatımızda bu kadar güzel isim varken, evladımızın geleceğini düşünmeden, sırf ego ve gösteriş uğruna çocuklarımızı ve kültürümüzü yabancı isimlerle zehirlemek bu millete yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Gelecekte evlatlarınıza isim verirken bunları da düşünün. Yoksa etraf, bize yabancı olan bir kültür çöplüğüne dönüşür.