Üç İngiliz vatandaşı kadının Kanada istihbaratı adına çalışan Suriye asıllı bir Arap tarafından IŞİD’e katılımlarını temin için Suriye’ye geçirilmesi konusunu tartışıyoruz. Mesele İngiltere’nin, Türkiye’yi konuyu hafife almak suretiyle transit geçişlerine göz yummakla suçlamasıyla, gündeme taşındı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu doğrudan isim vermeden, aracılık yapan Kanada istihbaratını işaret ederek, topu o ülke makamlarının kucağına attı.
Kanada durumu açıklayabilecek durumda değil tabii ki. Uluslararası hukuk ve bu ülkelerin savunduğunu söyledikleri temel hukuki ilkelere aykırı bir durum söz konusu. Suriyeli şahıs, Kanada vatandaşlığı karşılığında Türkiye’de istihbari bilgi toplama görevini ifa ettiğini açıkladı. Kanada zor duruma düştü. Dolayısıyla İngiltere de sıkıntıya girdi.
Geçtiğimiz gün gene üç İngiliz vatandaşı IŞİD saflarına katılmak amacıyla Türkiye’ye gelince Türk polisi tarafından gözaltına alındılar. İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ortak bir istihbarat ağının bulunduğu biliniyor. Bu ülkeler kendi aralarında bilgi paylaşımı yapıyorlar. Bu bilgilerin İsrail’e aktarılmadığı konusunda ise elimizde net bilgi yok.
Müttefiklerimiz sahip oldukları bilgileri bizimle paylaşmıyorlar maalesef. Oysa bizi ilgilendirenleri paylaşmaları gerekiyordu. Başları sıkıştığı zaman Türkiye’yi suçlamakta beis görmeyen, anlamadan, dinlemeden bizi eleştirmekten çekinmeyen ‘müttefiklerimiz’ Türkiye tarafından açıklama yapılınca hemen meseleyi es geçme pozisyonuna giriyorlar.
Türkiye ‘müttefiklerinin’ gerçek niyetini uzunca süre önce anladı. Gezi olaylarında bu niyet iyice gün yüzüne çıkmıştı. Hele bir de 17 ve 25 Aralık darbe girişimleri eklenince ‘müttefiklerimizle’ ittifak halindeki hainleri, ‘içimizdeki İrlandalıları’ daha iyi teşhis ettik. Gerçek yüzlerini gördük. Sadakatlerinin kime olduğunu da anladık.
IŞİD mevzusuna gelince; mesele daha çok başlar ağrıtacak gibi. Uzunca süredir dillendirdiğimiz bu ülkelerin istihbarat teşkilatlarıyla adı geçen örgüt arasındaki bağı bugün daha net görebiliyoruz. IŞİD’in kurulmasında ve bölgede kök salmasında yukarıda mezkûr ülkelerin tamamının dahli bulunuyor. Bir şekilde işin içindeler.
Bölgeyi kasıp, kavuran ülkeleri ve sistemleri tehdit eden bu örgüt bölgede daha fazla yayılma istidadında. Ürdün, Lübnan, Libya, Tunus ve Cezayir gibi ülkeler açık hedef. Bölgede geçtiğimiz günlerde düzenledikleri eylemler dünyanın dikkatini bölgeye çekti.
Üzerinde durulması gereken husus, nasıl oluyor da Kanada istihbaratı İngiliz vatandaşlarının IŞİD’e katılmasına aracılık ediyor? Konuyu daha önce de izah etmiştik. Batı bu vesile ile ‘içindeki radikalleri temizliyor’. Yani ’tavşan kaç, tazı tut’ durumları. Bir taraftan ‘cihada gittiğini’ düşünen radikallerin yollarını açacaksınız, diğer taraftan bunların bir daha İngiltere’ye dönmemesi için elinizden geleni ardınıza bırakmayacaksınız.
Bir nevi ‘arınma’ operasyonu. Hem bölgeyi yaktırıp, yıktırıyorlar; tüm ülkeleri tehdit ediyorlar. Hem de içlerindeki ‘aşırıları’ temizliyorlar. Gitsinler ‘Ortadoğu bataklığında’ ölsünler. Tam da yüzyıl önce başımıza musallat olan ‘Arap Lawrence’ olayı tekerrür ediyor. Müslümanlar gene Müslümanlar eliyle ‘temizleniyor’. Arada olan, bölgedeki mazlumlara.
Ana hedef bölgenin istikrarsızlaştırılması. Kullanılan maşa ‘İslam devleti’ kurduğunu zannedenler. Her ne sebepleyse Siyonist devlet bu örgütün hedefinde değil. Batı zaten hiç gündemlerinde yoktu. Gündemdekiler bölge ülkeleri ve sistemleri. Suudi Arabistan taşeron ülke durumunda. El altından örgütü destekliyor.
Türkiye başından beri meselenin farkında. Asıl tehdidin kime olduğunu biliyor. IŞİD’e sıcak değil. Karşısında yer alanlara da. Nihayetinde IŞİD kendiliğinden ortaya çıkmadı. Toplumsal ve siyasi tabanı var. Şiiler çok şımarmışlardı. Karşılarında yer alanlarsa gene Batı menfaatleri için çalışıyorlar.
Tıkrit’in örgütten geri alınması için İran tüm varlığını ortaya koyuyor. Geçen hafta İranlı meşhur bir komutan Tıkrit’e girerken görüntülendi. Tıkrit Saddam Hüseyin’in memleketi. Sıradan bir yer değil; sembolik önemi var. İran oraya girerken güya gövde gösterisi yapıyor. İran güvenilebilecek bir ülke değil. Diğer tarafta başka topraklarda da IŞİD gövde gösterisi yapma derdinde. Yakıyor, yıkıyor ama Müslümanlara fayda sağlamıyor.
Geçtiğimiz günlerde Netanyahu’nun tartışmalı ABD gezisinde sürekli İran’a yüklenmesi gözümüzden kaçmadı. İran ve İsrail sürekli olarak birbirlerini kötüleme ve ‘ötekileştirme’ derdindeler. İkisi de danışıklı dövüş yapar gibi, birbirlerini düşman ilan ediyorlar. İsrail İran’a yüklendikçe hem İsrail hem de İran güçleniyor. İran İsrail’e yüklendikçe de gene hem İran hem de İsrail güçleniyor. Ne yapsalar karşılıklı olarak güçleniyorlar yani.
Bu kadar fazla değişkenin ve oynak zeminin bulunduğu bir bölgede Türkiye çok uyanık olmak zorunda. Müttefiklerinize güvenemiyorsunuz. Onların düşmanlarına da. Kendi sisteminizi kendiniz kurmadıkça, yeterince güçlü olmadıkça sizi oradan oraya çekiştirirler.
F-4’ler meselesini de aynı mantıkla değerlendiriyorum. Sessiz sedasız bu uçakları kullanımdan çıkardık. İsrail tarafından modernize edilmişlerdi. ‘Pilotaj hatası’ nedeniyle düştükleri açıklandı. Olayda İsrail ‘ilgisi’ olduğunu düşünüyorum.
Müttefiklerimizi de sorgulamak durumundayız. Şahsi kanaatim yeni ittifaklar oluşturmanın gerekli olduğu yönünde. Ama kendi kaynaklarınıza dayanmak şartıyla. Kaynaklarınız bölgedeki Müslüman unsurlar. Türk unsurlar. Akraba unsurlar. Bu da Ortadoğu, Kafkasya ve Balkan öncelikli olmak üzere bölge ülkeleri ve halkları demek.
Hele seçimler bir geçsin. Bunu da seçimlerden sonrasına erteleyelim. O dönemde yeni ittifaklar ve müttefikler gündeme gelecektir.