Geçtiğimiz iki haftalık dönemde asker ve polisimiz ülkemizi tehdit eden terör gruplarına karşı yürüttüğü mücadele kapsamında takdire şayan azami bir gayret göstermektedir. Ordumuz Irak’ın kuzeyinde bulunan Kandil’e ve iç savaşın hüküm sürdüğü Suriye’de DAEŞ’ e operasyon yaparken Irak merkezi hükümetinin olumsuz tutumu ile bir diğer komşumuz İran’ın bu operasyonlara tepkisinin tutarsızlığına ne dersiniz. Şöyle ki İran’ın Türkiye’nin Terörle mücadelesini desteklediklerini ama Irak’ın toprak bütünlüğüne tecavüz edildiğini dile getirmeleri İran’ın kendisini de tehdit eden PKK’nın İran kolu PJAK’ a operasyonları nerede yaptığı hatırlatılması gerekir. İran’ın Irakta nüfuz artırma isteği ve Suriye meselesindeki uyuşmazlıkların etkisinde mi kaldı soruları beynimizi meşgul ederken İran’ın Irak merkezi Hükümeti ile Türkiye’nin arasının açılmasından menfaat sağlaması olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Irak üzerinden Basra körfezine inecek olan Türkiye İran’ı rahatsız eder. Hâlbuki ambargolardan bunalan İran için Türkiye 2010 yılında Brezilya ile birlikte bir anlaşmaya öncülük ederek İran’ın nükleer programı ile ilgili önemli bir adım atılmasını sağladı. Ne var ki Türkiye-Brezilya-İran Üçlü Anlaşması, BM tarafından kabul görmedi ve 2010’da İran’a yeni yaptırımlar uygulanması kararının alınmasıyla anlaşma boşa çıktı. O dönem geçici üye sıfatıyla BM Genel Kurul üyesi olan Türkiye ise yapılan oylamada ret oyu kullanıp başta ABD olmak üzere birçok ülkenin eleştirdiği bir politika uygulamayı tercih etti. Türkiye bu tavrıyla, Tahran’ın barışçıl nükleer faaliyet yürütme hakkını temel alan politika sürdürdü. ABD ambargosu ile bunalan İran, Halk Bankası vasıtası ile üçüncü ülkelerle ticaretini zor da olsa sağlamaya çalışan Türkiye’dir. Suriye’de nüfuzunu koruma için yüz binlerce insanın Esad tarafından katledilmesine destek veren İran, Irak da nüfuz sağlamak için ortak sorunumuz Teröre karşı ilişkilerimizi geliştirmek varken, Türkiye’nin uzun yıllardır Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan bir ülke olması ve komşularının topraklarında da gözünün olmamasını deklare etmesine karşılık böyle bir tutum sergilemesi manidardır, ya da bir başka açıdan son yıllarda Türkiye ile KYB arasında meydana gelen sıkı ticari ve dostluk ilişkilerinden mi rahatsızlık duyuyor olsa gerek ki Türkiye’nin Teröre karşı haklı mücadelesini gölgelemeye çalışması düşündürücüdür. Bütün bu durum İran’ın İslam coğrafyasında nüfus artırma pahasına Müslümanların ölmesine göz yummaya devam edeceğini gösterir.
Irak merkezi hükümetine gelince kendi topraklarında bulunan PKK ya ait Terör kamplarını dağıtıp yok etmek için uğraşmayan, Bağdat kapılarına kadar dayanan DAEŞ terör örgütü ile mücadele ile uğraşırken Kandile operasyon yapamayan Irak ,buradaki terör kamplarını bombalayan Türkiye ile işbirliğini geliştirmesi gerekirken, Irak Başbakanı Haydar el İbadi, "Türkiye'nin Irak topraklarına düzenlediği hava saldırıları tehlikeli bir gerginlik yarattığı gibi Irak'ı toprak bütünlüğüne de tehdit oluşturmaktadır. Meclis Türkiye'nin saldırılarına izin vermeme kararı aldı ve Türkiye'ye iki ülke arasındaki iyi ilişkilere saygı duyulması çağrısında bulundu" ifadelerini kullanması Irak merkezi Hükümetinin İran etkisinde kaldığını gösterir.İran’ın bölgedeki nüfus üstünlüğünü koruyabilmesi sadece bölge devletlerindeki Şii nüfusla mümkün görünmemektedir ve kendisine tehdit olarak gördüğü Türkiye’yi zayıflatmak istemektedir. Bu yapılanlar da bunun bir göstergesidir.
Temennimiz İran, Irak gibi Müslüman komşu Ülkelerin biran önce ümmet bilincini hatırlayıp mezhepsel çatışmaları körüklemek yerine kardeşliğimizi güçlendirmeleridir. Tarih bu coğrafyada yaşayan insanları etnik ve mezhepsel olarak ayıramamıştır, Mezopotamya, Halep, Diyarbakır, Konya veya Kahire cetvelle çizilerek haritada ayrılamayan bir medeniyetin şehirleridir. Bu medeniyet İslam medeniyetidir.