Dinimiz akıl ve mantığı kalple yoğuran bir dindir. Tefekkür ve zikrin eşlik etmediği bir dindarlık soyut kalır. Çünkü İslam; okumayı, öğrenmeyi, öğüt almayı, düşünmeyi, değer üretme ve aklı kullanmayı emreder. Bütün bu emirler insanın iradeli bir varlık olduğu, ilahi sorumluluğun temelinin ise akıl ve buluğ çağına adım atmakla birlikte irade özgürlüğüne dayandığı gerçeğine işaret eder.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve değerli kılan; akıl yetisi ve özgür irade sahibi oluşudur. Yüce Allah’a karşı yaptıklarından sorumlu tutulacak olan insan, aklını devre dışı bırakarak iradesini geçersiz kılamaz. Allah’ın iradesine teslimiyet, insanların iradesine karşı bağımsızlık demektir. Hiçbirimiz, Müslüman olarak irademizi özgür bir şekilde kullanmaktan vazgeçemeyiz. Aklımızı, idrakimizi, vicdanımızı sorgusuz sualsiz başkalarına teslim edemeyiz.
İslam her türlü aşırılık ve gevşeklikten uzak dengeli bir dindir. Bu bağlamda, İslam’da mutlak itaat, Allah’a ve Peygamberinedir. Başka kimselere karşı itaat sadece Allah ve Resulünün emirlerine aykırı olmadığı ölçüde mümkündür. İslam bütün Müslümanlardan, aklı doğru bir şekilde kullanmayı, itaat gibi konularda da Kur’an ve sünnet ölçülerini rehber edinmeyi tavsiye eder. Hiç kimse başkalarının yaptıklarından sorumlu tutulamaz. Çünkü sorumluluk bireyseldir. Herkes İlahi huzurda yaptıklarından tek tek Yüce Allah’a hesap verecektir. Nasıl ki tek başına bu dünyaya geldiysek yine tek başına Yüce Allah’ın huzuruna çıkacağız. Müslüman bu şuurla düşünür ve hareket eder.
Müslüman çoğunluğun itikadına göre Peygamber Efendimizin dışında, hiçbir Müslümanın özel bir bilgi kaynağı yoktur. İslâmî gerçekler inanan-inanmayan herkese açıktır. Okuyan, inceleyen, soruşturan onları öğrenir. Kur’ân, birçok âyetinde kendisinin apaçık bir kitap olduğunu, Hz. Muhammed’in (a.s) hiçbir eksik bırakmaksızın kendisine vahyedileni olduğunu gibi insanlığa duyurduğunu, ümmetten hiçbir bilgiyi gizlemediğini beyan etmiştir.
Öte yandan İslam, alenî bir dindir. Bu anlamda her Müslüman yaşadığı toplumda doğru bir şekilde Müslümanlık örneğini göstermekle yükümlüdür. Bunun adı, toplum içinde yaşamak suretiyle karşılıklı güvene dayalı temsil Müslümanlığını görünür kılmaktır. Bu bağlamda İslam, sözle birlikte hal Müslümanlığını ortaya koymayı idealize etmiştir. İslam’ın yayılış tarihine baktığımız zaman bu nedenli dindarlığın ne kadar etkili olduğunu görürüz. O halde inancı sloganlaştırmak değil, bizzat yaşayarak Müslümanlığımızı hayatımızın her alanında görünür kılmak asıl bizden istenen Müslümanlık örneğidir. Bugün bütün bir dünya böylesi bir İslam anlayışına ihtiyaç duymaktadır.
Sonuç, işin uzmanları olarak yapmamız gereken, sağlıklı bir din dili geliştirmek suretiyle İslam’ın tevhid inancını, ibadet anlayışını ve ahlaki değerlerini, kısaca bütün cepheleriyle bir bütün olarak İslam’ı halkımıza ve insanlığa doğru bir şekilde anlatmamızdır.