Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla
84.İnşikāk
Adını ilk âyette geçen “yarılmak, parçalanmak” anlamındaki inşikāk kelimesinden alır.
Kıyamet sahnelerinden bahsedilerek göğün parçalara ayrılacağı, yeryüzünün dümdüz hale getirileceği ve yerin içindeki her şeyi dışarı atacağı belirtilmiştir. Daha sonra insana hitap edilerek rabbine doğru yol aldığı ve nihayet ona kavuşacağı belirtildikten sonra dünyada iken yaptığı işlerin kaydedildiği defteri sağ elinden verilenlerin hesaplarının kolay olacağı ve sevinçli bir şekilde yakınlarına dönecekleri, defterleri arka taraflarından verilenlerin ise dünyada iken yakınları arasında şımardıkları, bunların yakıcı ateşe atılacakları bildirilmektedir. Dünyada zenginliğini kendisi için bir imtiyaz vesilesi görerek çevresindeki ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyenlerin âhiretteki acıklı durumları ortaya konulmaktadır. Son bölümünde akşamın alaca karanlığına, geceye ve aya yemin edilerek insanların halden hale geçecekleri, Kur’an okunduğu zaman secde etmeyip onu yalanlayanlar için acı bir azap, inananlar için de kesintisiz bir mükâfat bulunduğu ifade edilir.
Hz. Peygamber’in bir gün Alak sûresinin, “Secde et ve yaklaş” meâlindeki son âyetini okuduktan sonra secde etmesi üzerine yanında bulunanların da secde ettikleri, bu durumu gören Kureyşliler’in el çırpıp ıslık çalmaları üzerine İnşikāk sûresinin, “Kendilerine Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar” meâlindeki âyetinin nâzil olduğu nakledilmektedir (Fahreddin er-Râzî)
Ayrıca Ebû Hüreyre’nin namazda bu sûreyi okuyup aynı âyete gelince secde ettiği ve Resûlullah’ın da aynı şeyi yaptığını belirttiği (Buhârî, Müslim)kaydedilmiştir.
*Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın. İnşikak 6
85.Burûc
Sözlük anlamı “açık seçik şey” demek olan burc, uzaktan göze çarpacak şekilde yapılmış yüksek binalar, özellikle Türkçe ’de kale surlarının yüksek yerleri, hisar ve kuleleri için kullanılır. Burûc, burcun çoğul halidir.
Sayısız galaksileriyle gökyüzü, yüce yaratanın sonsuz kudretini ortaya koyan canlı ve kevnî bir alâmettir. Bu kudretin akıllara durgunluk verecek boyutta dile geldiği yer olduğu için sûre burçlarla dolu olan semaya yemin ile başlar; vaad edilen kıyamet gününe, o günde her şeyi açık seçik görecek olanlara ve onların gözleri önünde cereyan edecek şeylere ant ile (âyet 1-3) giriş bölümünü tamamlar. Bazı müfessirlerin ifade ettiği gibi ilk âyette sözü edilen burçları yalnızca ay yörüngesi üzerindeki on iki burçtan ibaret göstermek, âyetin geniş ve şümullü mânasını daraltmak ve sınırlamak olur.
Bundan sonraki âyetler, hiçbir suç işlemedikleri halde yalnızca Allah’a inandıkları için ashâbü’l-uhdûd tarafından kendilerine zulmedilen, işkenceye uğrayan, ateşle dolu hendeklere atılıp diri diri yakılan iman ehlinin hazin durumunu dile getirir.
Burûc sûresi ilk bakışta Hz. Peygamber’i ve zulüm gören Müslümanları teselli için gelmiş gibi görünüyorsa da maksadın yalnız ashâbü’l-uhdûd veya yalnız ilk Müslümanlar olmadığı açıktır. Bâbil hükümdarları ve Roma kralları gibi XX. yüzyılda da dünyanın birçok ülkesinde inananlara uygulanan baskı ve sindirme faaliyetleri göz önüne getirilince sûrede kıyamete kadar gelip geçecek bütün inananların ortak kaderine işaret edildiği anlaşılır.
*O çukurları, alev alev yanan ateş çukurlarını hazırlayanlar mahvolmuşlardır! Buruc 4-5
86.Târık
Mekke döneminin ilk yarısında nâzil olmuş, adını ilk âyette geçen “târık” (parlak yıldız) kelimesinden almıştır
Sebebi nüzulüne gelince, İbn Abbas’tan nakledildiğine göre Hz. Peygamber’in, amcası Ebû Tâlib ile oturduğu bir sırada bir yıldız kaymasıyla ortalığı aydınlık kaplamış, Ebû Tâlib endişe ile, “Bu nedir?” diye sormuş, Resûlullah da, “Allah’ın dikkat çekici işaretlerinden biri olan salıverilmiş bir yıldızdır” cevabını vermiş, Ebû Tâlib’i şaşırtan bu olay üzerine Târık sûresi nâzil olmuştur.
Sûre Mekke müşriklerinin Müslümanlara eziyet etmeye başladıkları, bazı Müslümanların ülkelerini terk etmeye mecbur kaldıkları bir dönemde nâzil olmuştur.
Resûlullah, nübüvvetin 10. yılında halkını İslâm’a davet etmek için gittiği Tâif’teki tebliğ faaliyetleri sırasında Târık sûresini okumuş, Medine döneminde mahallesindeki camide cemaatle namaz kıldıran Muâz b. Cebel’in Fâtiha’dan sonra uzun sûrelerden okuması bazı sahâbîlere ağır gelmiş. Bu durum Hz. Peygamber’e bildirilince Muâz’a Târık, Şems, Leyl gibi kısa sûreler okumasını emretmiştir (İbn Kesîr, VII, 264; Şevkânî, V, 406).
*And olsun gökyüzüne ve gece çakıp görünene! O, gece çakıp görünen nedir bilir misin? Karanlığı delen yıldızdır. Tarık 1-2-3