Bir zamanlar, ülkenin birinde yem tüccarı Ahmet Bey varmış. Karısı, bir gün Ahmet Bey'e,
- Çocuğun ayakkabısı eskidi. Yeni ayakkabı almak gerek... demiş. Ahmet Bey, karısına kızmış:
- Bu nasıl iştir? ‘’Bizim zamanımızda bir ayakkabıyı beş yıl giyerdik’’ diye söylendi. ‘’İnsanlarda namus kalmamış, her şeyi çürük çarık yapıyorlar.’’ demiş.
Sonra oğlana: - Sen ne biçim çocuksun... Biz bir ayakkabıyı beş yıl giyerdik. Şimdiki zamanın çocuklarında hiç insaf kalmamış demiş. Oğlan:
- Suç benim değil, demiş, şimdi her şey bozuldu yeryüzünde...Satıcılarda ahlak kalmamış. Çürük ayakkabı satıyorlar. Ahmet bey ayakkabıyı aldığı gibi satıcının karşısına dikilmiş. Neden çürük ayakkabı yaptığını sormuş. Satıcı,
- Bunun suçu benim değil, demiş. Ama ne yapayım ki, şimdi zaman değişti. İnsanlarda ahlak kalmadı. Kunduracılar, hep böyle çürük kundura yapıyorlar.
Satıcı da, kunduracıya gidip, neden sağlam kundura yapmadığını sormuş. Kunduracı,
- Bunda benim suçum yok, demiş. Eski insanlar daha namusluydu. Sağlam deriler satarlardı. Kunduracı sinirle, deri aldığı tüccara gitmiş. Neden dayanıksız, çürük deriler, sattığını sormuş. Derici,
- Benim hiç suçum yok, demiş. Ben çürük deri satıp da, alıcılarımı kaçırmak ister miyim? Ama zaman değişti kardeşim. Şimdi insanlarda ahlak, namus kalmadı. Fabrikaların hepsi de kötü deri yapıyor. Derici, işi bu kadarla bırakmamış. Alışveriş ettiği fabrikanın sahibine gitmiş.
- Sizin çürük derileriniz, köseleleriniz yüzünden ben utanılacak duruma düşüyorum... demiş. Fabrikanın sahibi de,
- Ne desen doğru, kardeşim, demiş. Ama benim hiç suçum yok... Şimdi insanlarda hiç ahlak kalmamış. Hem eskisinden pahalı, hem de çürük deri satıyorlar...
Fabrikanın sahibi, kendisine ham deri satan tüccara, gelen şikayetleri anlatmış. Deri tüccarı,
- Çok doğru, demiş, şimdiki deriler eski deriler gibi sağlam çıkmıyor. Ama derilerin sağlam olmaması benim yüzümden değil. Deri tüccarı da, kendisine öküz derileri satan sürü sahibine çıkmış. Sürü sahibi,
- Bunda benim suçum yok, demiş. Yalnız insanların ahlakı değil, öküzlerin derisi de bozuldu, inanır mısınız, öküzlerde bile namus kalmadı. Suç benim değil, öküzün.
Sürü sahibi, şikayetler karşısında, öküzlerden birini yakalamış. Ona şöyle söylemiş:
- Beni tüccara karşı utandırmaktan hiç sıkılmıyor musun? Senin yüzünden bana çıkışıyorlar. Siz öküz milletinin derileri eskiden daha sağlam olurdu. Şimdi deriniz bile bozuldu. Öküz, boynunu bükmüş, şöyle söylemiş:
- Bunda biz öküzlerin en küçük suçumuz yok. Ben, bütün gücümle, etimle, boynuzumla, gübremle, derimle sahibime yararlı olmaya çalışıyorum. Ama ne yapayım ki zamanlar değişti şimdi. Önüme arpa diye koydukları şeyin yarısı toprak, kum... Saman diye çürümüş ot veriyorlar. Bu kadar yemle işte bu kadar deri olur.
Adam, Öküz'ün sözlerine öylesine alınmıştı ki, hemen yem tüccarı Ahmet Bey'e gitmiş. Neden hayvan yemlerini karışık, bozuk, pahalı sattığını sormuş. O da kendine göre bir şey söylemiş. Kimse suçu üzerine almamış. Herkes birbirine, - Çok doğru söylüyorsun ama, bunda benim hiç suçum yok. Şimdi zamanlar değişti. İnsanlarda namus, ahlak diye bir şey kalmadı...demiş...
Mevlana Çarşısı, Hurmacı…Tezgahı yaya yoluna taşan dükkandan hurma almıştım iri tanelerinden yemeğe başladık, tek tek kurt çıkınca doğru adamın karşısı dikildim. Pişkin satıcı sakız çiğneyen merkep gibi gülümseyip:‘’kurtları hurmanın içine ben mi koydum’’ deyince bir ara kendimden şüphe etmedim değil. Haklısın ‘’kurtlar adresi şaşırdı herhalde’’ demekten de kendimi alamadım.
Aziziye Cami, Kuruyemişçi dükkanı…Naylon ambalajı içinde incir satın aldım. Sahtekar tezgahtar inciri o kadar anlattı ki; evde ‘’incir partisi’’ yaparız hayaline kapıldık. Açtığım sekiz incirin altı tanesinde kurt çıkınca, ertesi gün bodoslama dükkana daldım, kutuyu eline uzattım, bir müddet elinde inciri süzdü özür dileyeceğini beklerken incirleri tarttı eksik olan sekiz incirin fiyatını düştü, kalan parayı iade etti.
Maalesef, insanlarda namus ahlak kalmamış…