Sınırlar içinde yaşadığımızın farkında olmalıyız. Tercihlerimiz bu sınırlı imkânlar dâhilinde hayat buluyor. Sınırlı isek sınırımızı aşmanın hadde müdahale olacağını unutmamalıyız sanırım. İmkânlar sınırlı ise bu sınırı çizen bir had sahibi illa vardır.
Haddini aşmak ifadesinin sınırlarla yakından bir irtibatı olduğu muhakkak. Haddi aşmak, sınırı aşıvermenin de ötresinde bir derinlik içeriyor oysa. Haddini aşmış olmak bile isteye sınırın “sınır” olduğunu bildiği halde çizgiyi, normal olanı, isteneni, çiğneyip geçmek ve daha da ötesi had çizeni tanımamak demektir. Bu ise başkaldırı ve isyanın ilk adımı olsa gerektir.
Peki, insanı ne sınırlar? Günlük hayatımızdan manevi dünyamıza, toplumsal hayattan kişisel tercihlerimize kadar sınırımızı nasıl belirleriz? İnsanın gün içinde binlerce kez tercihte bulunduğu biliniyor, hangi tercihin hangi sınıra uygun olduğunu nasıl belirlemeliyiz?
Kendi iç dünyamızdan başlayarak kendimize koyduğumuz sınırlar var. Sınırları zorlamak ifadesi bu sebeple çıkmıştır sanırım. Kişinin sınırını zorlaması, kendi yetenek ve korkularını, cesaret ve arzusunu sınaması, limitleri olağanın üzerine çıkarması olmalı. İzlerken kanımızın donduğu birçok hareket ve spor dalını yapanlar bu işten zevk ve heyecan duyuyorlar.
Yemek tercihlerimizden giyime, müzik zevkimizden siyasi tutumumuza kadar her şey tercihlerimizle belirlenmiş oluyor. Tüm tercihlerimiz aslında bir sınırla çizilmiş durumda. Kendimize koyduğumuz sınırların belirlenmesinde aldığımız terbiyenin, eğitimin, ailemizin, ait olduğumuz toprağın ve milletin etkisi çok fazla. Bunların hepsi, yani sınırlarımı belirleyenler aslında sınırlı çizgimizin içinde kalıp bu sınıra uygun tercihler yapmamızı istiyor.
Mesele şu ki tercih yapabilme imkânına sahip olan insanoğlu tercihlerini sınırlar içinde yapabilme becerisi gösterirse “insan” sıfatına layık oluyor. Sınırların belirlenmesi mevzuu ise çetrefilli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Biz de burada bu soruyu soruyoruz. Kimin koyduğu sınır, tercihlerimin isabetli olmasını sağlayacaktır?
Sınırlı olmayı, özgürlüğün zıddı olarak görenler yok değil. Sınırsız bir dünya sınırsız bir özgürlük dileyenler bile aslında bir sınırın içinde dolaşıyor. Buna rağmen, sınırsız olmak esir olmak değildir ve özgürlük de sonsuz değildir. Vakit, mekân, ömür, dünya ve bu âlemin sınırlı olduğuna şüphe yok. Sınırsız olduğunu farz ettiğimiz zihin bile ancak verili kavramların bilinen görüntüleriyle hayal edip düşünebiliyor. Bu halde sınırsız olmanın özgür olmakla bir bağı yok diyebiliriz.
Zihnimize bile sınır koyulabildiğine göre bu sınırı çizen kimdir ve bu sınırı çizme hakkını nereden almıştır? Bu öyle bir güç olmalı ki sınırı koyarken kendi, sınırsız ve sonsuz olmalıdır. Hiçbir varlığın bu iddiada olduğunu görmemiş bir insanlığın üyesi olarak bu hakkın ve haddin ancak sınır ve tercihleri, tercih edilecek durum ve imkânı yaratan bir güç olmasını bekliyor olmalıyız.