İnsanı anlamak kadar anlatmanın da zor olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Neden bu kadar karmaşık, neden bu kadar değişken, neden siyahla beyaz, iyiyle kötü, melekle şeytan, güzelle çirkin, batılla hakikat, coşkuyla durgunluk, sevgiyle nefret, kabalıkla nezaket , nankörlükle vefasızlık, yiğitlikle namertlik arasında gel-gitler yaşar anlamak oldukça zor değil mi sizce de?
Ağlarken gördüğünüz bir insanı saniyeler sonra gülerken görmek sizi gerçekten şaşırtmıyor mu? Aynı zaman dilimi içinde hem ağlama hem gülmeyi başaran bir başka varlığa tanık olmuşluğunuz var mı? Bu iki zıt geçiş arasında insanın iç dünyasında tam da neler olduğunu ifade edebilmenin zorluğundan bahsediyorum.
Üniversitede psikoloji hocamız kürsüden bir soru yöneltmişti. ‘’Psikoloji nedir’’ diye. Söz alanların çoğunluğu ‘’ruh bilimidir’’ cevabını verince peş peşe ‘’peki ruhun rengi nedir, boyu kaç metre, ağırlığı kaç gram’’ sorularını yöneltince bir sessizlik oluştu ve cevabı kendisi vermek zorunda kalmıştı.. ‘’Peki mahiyetini bilmediğimiz varlığın ilmi nasıl olur?’’ Biz demişti,’’ birey davranışlarından sonuç çıkarma ilmine psikoloji diyoruz. ’’ demişti.
Bu tanımından yola çıkarak güncel iki davranışın bilinç altı derinliğini şöyle okuyorum ben.
Gündemin seçime kilitlendiği bu günlerdeki ilk örneğim şu.
Çok iyi tanıdığınız CHP li bir arkadaşınızın her konuşmasında PKK düşmanı olduğuna ve şehitlerimize de çok üzüldüğüne şahitliğiniz vardır diyelim. Bunda samimi olduğuna da inandığınızı var sayıyorum.
Şimdilerde CHP nin, HDP ile ittifakı gündeme geldi mi? Farz edelim ki geldi. Tanıdığınız dostunuzun bu gündemle ilgili davranışından CHP’yi eleştirecek ve muhtemelen başka bir partiye oy vereceğini düşünüyorsanız kendinize yazık edersiniz.
Peki ne yapacak?
Önce PKK eylemlerine hiç girmeden Selahattin Demirtaş’ın siyasi kimliğini kullanarak, bu ülkede adaletin olmadığından dem vuracak.(Bu arada hükümeti suçlayacağı garantisini de vermiş olayım) Demirtaş’ı, PKK bağlantısından kopararak dikkatinizi sizin partinizin hatalarına çekmeye çalışırken hem vereceğiniz sert tepkiye, karşı atağa geçmenin psikolojik alt yapısını hazırlamış olacak hem de (onun partisi çok mu iyi) mukayesesi ile kendi ruhundaki PKK düşmanlığını öteleyecektir. Bu yumuşamanın verdiği rahatlıkla üzerindeki toplumsal PKK baskısını da izale etmiş olacaktır. Ego ile süper ego arasında cereyan eden bu çatışmanın tek sebebi vardır; sevdiği CHP’den kopmamak.
Dörtlü ittifaka oy verecek Saadet Partili seçmenin işi CHP’li seçmenden biraz daha kolaydır. CHP li aday adaylarından birisi haşa ‘’yalancı Muhammedin tanrısına ihtiyacımız yoktur’’ diyen belediye meclis başkanı için kendini ‘’ben SP’ye oy veriyorum CHP’ye değil ‘’ diyerek rahatlatırken karşıya da (biliyorsa) - Ameller niyetlere göredir- ‘’Hadisi Şerifini hatırlatacaktır. SP ye verilmiş oyların CHP’ye de verilmiş olmasının bu iyi niyet dolayısıyla hükmü yoktur.(!)
Bu gerekçe üretme sistemi önceden birbirlerine mesafeliyken ittifak oluşturan partilerin seçmen kitlesi için de geçerlidir. Birey kendi partisiyle ittifak oluşturan diğer partiye düşmanlığı baskı altına alır ama ilerde ortaktan bir saldırı gelirse karşılık vermek için bilincin uygun bir yerinde beklemeye de alır. Kısacası insanda yanlışlara gerekçe bulmanın sayısı yoktur.
Tasavvufa Giriş adlı eserinde ‘’Kur’an ,insanı insana anlatan bir kitaptır’’ diyordu Yaşar Nuri. Benim daha çoook Kur’an okumam lazım öyleyse insanı tanımam için. Selamlar.