İNSANI ANLAMAK VE ANLATMAK

Sıtkı Yonca

İnsanı anlamak kadar anlatmanın da zor olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Neden bu kadar karmaşık, neden bu kadar değişken, neden  siyahla  beyaz, iyiyle kötü, melekle şeytan, güzelle çirkin, batılla hakikat, coşkuyla durgunluk, sevgiyle nefret, kabalıkla  nezaket , nankörlükle vefasızlık, yiğitlikle namertlik arasında gel-gitler yaşar anlamak oldukça zor değil mi  sizce de?

                Ağlarken gördüğünüz bir insanı  saniyeler sonra gülerken görmek sizi gerçekten şaşırtmıyor mu? Aynı zaman dilimi içinde hem ağlama hem gülmeyi  başaran bir başka varlığa tanık olmuşluğunuz var mı? Bu iki zıt geçiş arasında insanın iç dünyasında  tam da neler olduğunu ifade edebilmenin zorluğundan bahsediyorum.

                Üniversitede psikoloji  hocamız  kürsüden bir soru yöneltmişti. ‘’Psikoloji nedir’’ diye. Söz alanların çoğunluğu  ‘’ruh bilimidir’’ cevabını  verince  peş peşe  ‘’peki ruhun rengi nedir, boyu kaç metre, ağırlığı kaç gram’’ sorularını yöneltince  bir sessizlik oluştu ve cevabı kendisi vermek zorunda kalmıştı.. ‘’Peki mahiyetini bilmediğimiz varlığın ilmi nasıl olur?’’ Biz demişti,’’ birey davranışlarından sonuç çıkarma ilmine psikoloji  diyoruz. ’’ demişti.

                 Bu tanımından yola çıkarak güncel iki davranışın bilinç altı derinliğini şöyle okuyorum ben.

                 Gündemin seçime kilitlendiği  bu günlerdeki ilk örneğim şu.

                 Çok iyi tanıdığınız CHP li bir arkadaşınızın her  konuşmasında  PKK  düşmanı olduğuna   ve şehitlerimize de çok üzüldüğüne şahitliğiniz vardır diyelim. Bunda samimi olduğuna da inandığınızı var sayıyorum.

                 Şimdilerde CHP nin,  HDP ile ittifakı gündeme geldi mi? Farz edelim ki geldi. Tanıdığınız dostunuzun bu gündemle ilgili davranışından  CHP’yi eleştirecek ve muhtemelen  başka bir partiye oy vereceğini düşünüyorsanız kendinize yazık edersiniz.

                 Peki ne  yapacak?

                Önce PKK eylemlerine hiç girmeden  Selahattin Demirtaş’ın siyasi  kimliğini kullanarak, bu ülkede adaletin olmadığından dem vuracak.(Bu arada hükümeti suçlayacağı garantisini de vermiş olayım) Demirtaş’ı, PKK bağlantısından kopararak  dikkatinizi sizin partinizin hatalarına çekmeye çalışırken hem  vereceğiniz sert  tepkiye, karşı atağa geçmenin psikolojik alt yapısını hazırlamış olacak hem de (onun partisi çok mu iyi) mukayesesi ile kendi ruhundaki PKK düşmanlığını öteleyecektir. Bu yumuşamanın verdiği  rahatlıkla üzerindeki toplumsal  PKK baskısını da izale etmiş olacaktır. Ego ile süper ego arasında cereyan eden bu çatışmanın tek sebebi vardır; sevdiği  CHP’den kopmamak.

                 Dörtlü ittifaka oy verecek Saadet Partili seçmenin işi  CHP’li seçmenden biraz  daha kolaydır.  CHP li aday adaylarından birisi haşa  ‘’yalancı Muhammedin tanrısına ihtiyacımız yoktur’’ diyen  belediye meclis başkanı için kendini ‘’ben SP’ye oy veriyorum CHP’ye değil ‘’ diyerek rahatlatırken karşıya da (biliyorsa) - Ameller  niyetlere göredir- ‘’Hadisi Şerifini  hatırlatacaktır. SP ye verilmiş oyların  CHP’ye de verilmiş olmasının  bu iyi niyet dolayısıyla hükmü yoktur.(!)

                 Bu gerekçe üretme sistemi  önceden birbirlerine mesafeliyken ittifak oluşturan  partilerin seçmen kitlesi  için de geçerlidir. Birey kendi partisiyle ittifak oluşturan diğer partiye düşmanlığı baskı altına alır ama ilerde ortaktan bir saldırı gelirse karşılık vermek için bilincin uygun bir yerinde  beklemeye de alır. Kısacası insanda yanlışlara gerekçe bulmanın sayısı yoktur.

                 Tasavvufa Giriş adlı eserinde ‘’Kur’an ,insanı insana anlatan bir kitaptır’’ diyordu Yaşar Nuri. Benim daha çoook Kur’an okumam lazım öyleyse insanı tanımam için. Selamlar.