Ota Benga, 1883’te Kongo’da dünyaya gelen Afrikalı siyahı bir pigmedir. Bilmeyenler için pigme; Afrika’da yaşayan, cüce denecek denli kısa boylu zenci soyundan olan kimseler için kullanılan bir terimdir.
1885 Berlin Konferansında Afrika’nın bölünmesiyle birlikte Kongo, Belçika tarafından işgal edildi. Belçika Krallığı ülkenin bütün kaynaklarını sömürmekle kalmayıp halkı da köle olarak kullanmaya başladı.
Ota Benga’ın trajik hikayesi de böyle başlıyor.
Evli ve iki çocuk babası olan 19 yaşındaki Benga, geçimini avcılıkla sağlıyordu. Bir fil avından döndüğünde tüm ailesinin ve köyünün katledildiğini görür ve kendisi de köle tüccarları tarafından kaçırılır.
Köle olarak kaçırılan Benga bir tarım köyünde işçi olarak çalıştırılmaya başlar. Bu süreçte işgal altında olan tüm Afrika topraklarında olduğu gibi zorla çalıştırılanlara dayak, uzuv kesme ve cinayet gibi zulümler yaşatılır.
Bu süreçte Ota Benga, dünya fuarında sergilenmek üzere Hristiyan misyoner Samuel Philips Verner tarafından satın alındı. Fuarda Benga için levha hazırlandı ve levhaya onun saf yamyam olduğu yazıldı. Benga’nın dişleri doğuştan sivri olduğu için çok dikkat çekti ve yamyam imajını güçlendirmek için bu durumunu kullandılar.
Bu fuarda çok büyük ilgi gören Ota Benga, fuar bittikten sonra Bronx Hayvanat Bahçesi’nde maymun ve orangutanlarla aynı kafese konuldu. Hayvanlarla zorla güreştirilen, dayak ve şiddet gören Benga’nın ilkel imajını güçlendirmek için eline bir de ok ve yay verildi.
Yaklaşık 10 yıllık bir esaret sonrasında Peder James Gordon sayesinde hayvanat bahçesinden kurtulan Ota Benga, Virgina’ya götürülür. Kısa süre bir okula giden Benga, İngilizce’si biraz ilerledikten sonra bir tütün fabrikasında işe girer. Dişlerini kaplattırır ve Otto Bingo adını alır.
Zamanla giderek mutsuzlaşan ve eski hayatına hasret duyan Ota Benga, yaşadıklarının yükünü kaldıramadı ve çalıntı bir silahla, dişlerindeki kaplamalar sökülmüş olarak, yaktığı bir ateşin yanında kendini kalbinden vurarak intihar etti.
Bugün sözde medeni Avrupa’nın ve ABD’nin geçmişi bunun gibi utanç verici olaylarla doludur. İşin kötü tarafı aynı ırkçı ve barbar zihniyetin izleri birçok kesimde bugün bile devam etmektedir.
Yine söyleyelim; evet, Batı’ya körü körüne düşman olmaya gerek yok ama kim olduklarını da unutmamak gerek vesselam..