Bizim medeniyetimiz yaratılmışları yaradandan ötürü sevme ve merhamet etme düsturu ile davranmayı gerektiren bir medeniyettir.
Dinimiz hayvan sevgisine önem vermiştir. Hayvanların Allahuteala tarafından yaratıldığını ve hayvanları öldürmenin veya işkence, eziyet etmenin de cezasız kalmayacağını bildirmektedir.
Eski Türkler de hayvan sevgisi o kadar belirgin hale gelmiş ki sembollere yansımış ve Türk boyları kartal, geyik ve kurt sembollerini kullanmışlardır.
Ecdadımız hayvanların ihtiyaçlarını düşünmüşler ve vakıf kurarak hayvanların beslenmesi ve korunmasını güvence altına almışlardır.
Mesela Beyazıt vakfiyesin de kuşların beslenmesi için yıllık 30 altın miras bırakılması ve dünya da eşine az rastlanan Bursa’daki Gurabahane-i Laklakan (düşkün leylekler evi ) leylekler, göçmen kuşlar ve kargalar için halkın iaşeleri ile bakım ve beslenmelerini sağlayan önemli kurumlardır.
Bizler böyle bir medeniyete sahip olduğumuz için övünürken yine içimizden insan görünümlü mahlukların çıkıp hayvanlara olmadık eziyet ve zulüm yaptıklarını görünce üzülüyoruz.
Bir bakıyorsunuz köpek veya kedilere işkence edildiğini öğreniyoruz bir bakıyoruz şizofren kişiliklerin bir papağana yaptığı eziyet ve zulümleri sosyal medyadan paylaşacak kadar ileri gittiğini görüyoruz.
Ha diğer taraftan ülkemiz de hayvan sevgisi son yıllarda iyice arttığını şahit olsam da hayvanlara eziyet eden kişileri görünce dehşete kapılıyor ve üzülüyorum.
Ben bir veteriner hekimi olarak meslek hayatım boyunca hayvanlara elimizden geldiği kadarı ile şifa bulmaya çalışmaktayım yalnız hayvanın tedaviye cevap vermediği durumlarda hayvanın eziyet ve acı çekeceğini hissettiğim anda eti yenirse kesimine eti yenmeyen hayvan olursa uyutulmasına karar verirken çok zorlandığım anlar olmuştu.
Fakat son günler de bir papağana yapılan eziyet, işkence ve zulüm karşısın da söyleyecek bir söz bulamadım.
Ben kendi bölgemde mesleğimi icra ederken yaşadığım o kadar güzel anılarım var ki bunlardan birini sizlere aktarmaya çalışacağım.
İlçe merkezinde anahtarcı Mekki diye tanınan bir esnaf komşum bir gün yanıma gelerek Veteriner hekimler her hayvana bakar mı diye bir soru sordu.
Ben de her hayvana teşhis ve tedavi edebileceğimizi izah ettikten sonra çantasından bir yılan çıkarıp başından tutarak yılanın boynundaki yarayı tedavi etmemi istedi. Bir anda yılanı karşımda görmenin şaşkınlığını üzerimden atmaya çalıştım, bir yandan da ürperti ile yılanın yarasını kontrol ettikten sonra tedavisini yaptım.
Yani diyeceğim odur ki bizim insanımızın büyük çoğunluğu hayvan sevgisi olanlardan oluşmakta ise milyon da bir de olsa papağana veya kedi, köpek gibi hayvanlara eziyet ve işkence yapanların da bu toplumda olması bizleri derinden yaralamıştır.
İnsan görünümlü bu mahluklara kanun koyucuların bir önlem ve caydırıcı bir ceza verilmesi için gerekli işlemleri kanuni alt yapısının da güncellenmesi gerekmektedir.
Geçtiğimiz Ocak ayından beri TBMM’de bekleyen Hayvanları koruma kanunu bir an önce çıkarılmalı ve cezalar asla paraya çevrilmemelidir.