Türk ekonomisi 10 yıldır inşaat sektörüyle büyüyor. Bu sektör sayesinde ülkenin dört bir yanı binalarla doldu taştı. Hala da yığınla inşaat yapılmaya devam ediyor. Ak Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002’den bu güne kadar inşaat sektörüyle geldik. Ancak inşaat sektörüyle geleceğimiz yer buraya kadardı. Bundan sonrası için yeni araçlara ihtiyacımız var.
Son yıllarda ülkemizde yaşanan kamplaşma, hukuk alanındaki güvensizlikler, döviz artış, ekonomiyi bıçak sırtı bir noktaya getirdi. Ekonomik büyüme özellikle son 3 yıldır istediğimiz seviyelerde değil. Kredi borcu olan milyonlarca tüketiciyi de düşünürsek inşaat sektörde yaşanacak olası bir kriz tüm ülkeyi etkileyebilir.
Kişi başına düşen gayrı safi milli hasılamızın 10 bin dolar bandında ve birkaç yıldır da artmıyor. Zaten mesele bu seviyeye çıkmak değil, bu seviyeyi aşmak. Çünkü 10 bin dolar seviyeleri ekonomi literatüründe orta gelir tuzağı olarak tanımlanıyor. Bu noktaya kadar inşaat sektörünü geliştirerek ve iç tüketimi artırarak gelinebilir. Ancak daha ilerisi için yeni ekonomiye geçiş yapmamız, dünya markaları çıkarmamız şart.
Dünya fındık üretiminde %70’le birinci sıradayız ama bir tane fındık markamız yok. Fındıktan katma değer yaratmayı başarıp dünyayı kasıp kavuran marka ise gıda devi Nutella. Fındığı biz üretiyoruz ancak kaymağını İtalyalar yiyor. Bu konuyu daha önce incelemiştik. Onun için lafı fazla uzatmadan mevzuyu çay endüstrisine getireceğim.
Geçen hafta Starbucks’ın alt markası Teavana ile Türkiye’de çay cafe açacağını öğrendik. Dünyada çay denildiğinde akla gelen iki millet var. Birisi biz, diğeri Çinliler. Cafelerde en çok tükettiğimiz içecek olan çay, iş ziyaretine gittiğimizde biz sormadan önümüze getirilen içecek olarak karşımıza çıkar. Misafirliklerimizin de olmazsa olmazıdır.
Çayla bu kadar içli dışlı olan bir millet olarak dünya markası çıkaramamız gerçekten çok ilginç. Çayla ilgili inovatif ürün veya konsept geliştirememiz ne kadar garipse önümüzdeki dönemlerde çayı Amerikalıların elinden içecek olmamız da o kadar garip olacak.
Starbucks, 2012’den beri “dünyaya nasıl çay içirebiliriz” sorusuna cevap arıyor. Göreceksiniz dünyaya çayı biz değil, onlar içirecek. Bizim iş adamlarımız batıda geliştirilmemiş hiçbir fikre ilgi duymuyor. Önce batılılar bir iş geliştirecek daha sonra gelip onu Türkiye’de uygulayacak.
Bizim büyük iş adamlarımız da küçük esnafımız da aynı kafayla düşünüyor. Birisi büyük paralarla oynuyor, diğeri küçük paralarla. Her ikisi de aynı vizyonsuzluğa sahip. Aralarındaki tek fark ise kazandıkları paralarda.
Büyük iş adamları 10 yıldır sadece iki şeye yatırım yapıyor: İnşaata ve enerjiye. Küçük esnaf nasıl ki yıllardır yan yana internet cafe ve telefoncu açtıysa, sermaye sahipleri de aynı kafayla inşaata başladı. Daha büyük bir Türkiye için daha büyük bir vizyona ihtiyacımız var.