Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip daimi üyesi, 50’den fazla devleti bir dönem sömürmüş, dünya siyasetinde çok ciddi bir yeri olan İngiltere yaklaşık iki aydır yeni başbakanın kim olacağını merak ediyordu.
Nihayet geçtiğimiz Pazartesi günü sonuçlar açıklandı ve Liz Truss önce Muhafazakâr Parti lideri olarak seçildi, arkasından Salı günü Kraliçe tarafından başbakan olarak atandı.
Aslında yeni liderin kim olacağını tüm dünya merak ediyordula. Dünya siyasetinin en önemli birkaç aktöründen birine bir başbakan atandı ve bu kişi önemli roller üstlendi.
Yapılan liderlik yarışında iki kişi öne çıkmıştı: Liz Truss ve Rishi Sunak. İkisi de Boris Johnson hükümetin önemli bakanlıkların başında görev yapıyorlardı.
Hindistan asıllı, Oxford’da öğrenim görmüş ve özellikle evlilik yoluyla milyar sterlini bulan servete ulaşmış birinin, yani Sunak’ın başbakanlığa gelmesi ülke için devrim olurdu.
Sonuçta eski sömürgelerden gelen, işçi sınıfından bir ailenin çocuğu idi.
Birileri iyiden iyiye onun başbakan olacağını söyledi, savundu.
Aslında olmayacağı en başından belliydi. Yükselişi, işgal ettiği konumu ve etnik-kültürel özellikleri buna müsaade etmiyordu.
Kendisi muhtemelen ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’ten cesaret aldı. O da bir tarafı Hintli, diğer tarafı Jamaikalı biri.
Demans (bunama) hastalığı bulunan ve tedavi gören bir ABD Başkanının yardımcısı. İşler ve ipler onun elinde. Onun ipi de küresel sermayenin elinde tabii ki.
İngiltere ABD kadar ‘liberal’ olmadığı gibi o kadar başıboş da değil. Küresel sermayenin Fransa’da Macron’u getirmesi, ABD’de Harris’e yol vermesine pabuç bırakmazdı.
Rishi Sunak da küresel sermayeyi temsil ediyor.
Evet, özellikle Hindistan hinterlandından gelenler İngiltere’de belirgin hale geldiler. Mesela Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan Pakistanlı bir Müslüman. Kabinenin etkili pozisyonlarında Müslümanlar hizmet ettiler; ediyorlar.
Kritik kelime ‘hizmet etmek’.
Kendilerine ve sisteme hizmet etmesi için kişiler istihdam edilebilirler. Buna izin vardır.
Ancak, Başbakanlık gibi bir görevi sırf küresel sermaye istedi diye işçi sınıfından ve Hint asıllı birine asla verilmez.
Bütün bunları İngiliz devlet aklı ve yaklaşımını göstermek için ifade ettim.
İngiltere dünya siyasetinin ne yaptığını, nasıl yaptığını ve hangi yöne doğru yaptığını en fazla bilen ülkesidir.
Oyun kurucudur, yani.
Belli unvanları ve ayrıcalıkları olan soylu kesim hâkim unsur, diğerleri hadim tabakadır. Bakmayın belli zamanlarda başka milletlerden sermaye sahibi olanların ön plana çıkarıldıklarına.
1980’lerin önemli figürü Kıbrıslı işadamı Asil Nadir nasıl harcandı?
1990’ların ismi Mısırlı iş adamı Mohamed Al-Fayed nerede bugün?
İnsanlar gelirler, hizmet ederler, zengin de olabilirler, ancak hizmetlerine ihtiyaç kalmadığı zaman harcanır, gönderilirler.
Ortalıktan kaybolurlar. Eğer arkalarından bir dava, bir hukuki takibat yapılmazsa tabii ki.
15 Temmuz sonrasında Türkiye’den İngiltere’ye ‘kaçan’ ve belki yüz milyarlarca doları bulan servetin sahipleri kimler acaba?
Liz Truss başbakanlık koltuğuna oturdu.
Başka etnik kökenlerden gelenlere bir mesaj verildi: Bakın siz de akıllı, uslu olursanız Muhafazakâr Parti gibi bir siyasi oluşumda liderlik yarışına bile katılabilirsiniz.
Bu, onları muhtemelen cesaretlendirdi. Ancak, üst kademedekilerin ürktüklerini ve korktuklarını söyleyebilmek için yeterli sebep var.
Hazine Bakanlığı gibi hükümetin iki numaralı koltuğu da elden gitti.
Türkiye’de Cumhurbaşkanı, TBMM başkanı ya da AYM Başkanı gibi en üst seviyedeki üç kişiye bakalım.
Üçü de toplumun en alt tabakalarından geliyorlar.
Birileri eleştirse de, bu fırsat eşitliğinin değerini bilmek gerekiyor.
Millet de devlet de ‘Truva atlarına’ geçit vermez.
Türkiye’de de küresel sermayenin elemanları her daim kaybetmeye mahkûmdur.