İlkten söyleyelim de başlıktaki “şarz” kelimesi elbette hatalı yazımdır. Milletim insanı kullanırken “şarj” yerine “şarz” dediğinden uygun gördük. Peki, başlık nereden çıktı? Malum geçen hafta “karanlık bir Salı” yaşadık. Çalıştığım kurumda dostlardan biri yana döne ince uçlu şarj arıyordu, elektrik yoksa şarj ne işe yarar, dedim.
Kilit ifade bu olsa gerek; elektrik yoksa… Şartlı bir cümle ve aynı zamanda korku, tedirginlik, bilinmezlik ve hatta çaresizlik dolu bir ifade. Sanırım bunların arasında “korku” asıl hedeflenen duygudur. Bir topluluğu bilinçli hareket edebilme yeteneği ve imkânını bozguna uğratan “korku” duygusu kiminin elinde silaha dönüşebiliyor.
Korku sayesinde halkı, kontrolden çıkmış bir kalabalık haline getirebilirsiniz. Vesayet oluşturmanın en önemli yollarından biri olan “korku” sosyolojik bir çöküntüye ve algı yönlendirmesine maşa olabilir. O gün ve sonrasında yaşanan korku ve tedirginlik durumu, verilecek mesajın etki alanını da büyütmüştür.
Elektrik kesintilerinin olduğu saatlerde başka vahim bir hadise yaşandı. Şokunu atlatamadan ikinci gün Emniyet binasına silahlı bir saldırı yapıldı. Her iki olayla ilgili derin ve şiddetli tartışmalar yapıldı. Daha da bitmeyecek bu tartışmalar. Vakıanın iki tarafı neredeyse çok net biçimde saf tuttu ve karşılıklı sıkılan yumruklar havaya kalkmaya başladı.
Türkiye’deki kamplaşma kime yarar? Bizatihi Türkiye’ye ve temsil ettiği derinliğe yaramayacağı kesin… Elbette taraflar kendi yaptıklarının tek doğru olduğunu düşünüyor ve ona göre bir tavır alıyorlar. Nitekim bu tavır alış, tarihsel ve kök bakımdan bu dokuya nihayetinde zarar verecek müdahalelere çanak tutacaktır.
Elektriğin bu kadar büyük bir alanda aynı anda kesilmiş olmasının sebebinin tek başına herhangi bir iş kazası olmasını düşünmek zor geliyor. Nitekim bakan bile saldırı yoktur diyememiştir. Bu işin planlı, programlı bir tezgâh yapımı olabileceği ihtimali çok daha kuvvetli görünüyor. Bunu kuvvetlendiren asıl nokta ise takip eden olaylar zinciridir.
Hep söyleyip durduğumuz dünya sistemi ve bu sistemin işleyişini sağlayan yapı ki buna ister üst akıl, ister gizli örgüt, ister derin yapı diyelim, mesajını gerektiği zaman gereken kişilere öngördüğü şekliyle ulaştırıyor. Normal seyrinde yürüyormuş gibi düşündüğünüz süreci tersine çevirebiliriz anlamında verilen mesajlarla dolu bence her üç olay ve üç olayın zamanlaması.
Bahsini açtığımız bu yapı, çeşitli vasıtalarla yön vermeye çalıştığı ülkelere rol biçiyor ve bu rolden dışarıya çıkılmasına izin vermiyor. Türkiye’ye biçtikleri rolde değişiklik mi olmuştur ya da Türkiye başka oyunculardan rol mü çalmıştır? Sanırım önümüze bazı seçenekler konulacak, nelerden fedakârlık yapabileceğimiz ya da direnirsek sonucun ne olacağını görüp katlanabileceğimiz mesajı bu şekilde verilmiş oluyor.
Bize denilen şu; kendinizi yalnız mı sanıyorsunuz, kontrol edilmediğinizi mi sanıyorsunuz… Dizginlerin henüz bizim elimizde olmadığını hatırlatıyor birileri.