Hindistan’da yapılan G-20 Zirvesi’nde ev sahibi ülke, ABD ve AB ülkelerini de yanına alarak yeni bir stratejik ve ekonomik girişim başlattığını ilan etti.
Hindistan, Ortadoğu – Avrupa Ekonomi Koridoru (India-Middle East-Europe Economic Corridor) adlı girişim dünyadaki ekonomik işbirliği ve entegrasyon tartışmalarını yeni bir safhaya taşımaya aday.
Bu proje Çin’in Kuşak-Yol Girişimini devre dışı bırakma mantığına dayanıyor. Tarihi İpek Yolu’nu canlandırma anlamına gelen Kuşak – Yol esasen Türkiye’nin de güçlü biçimde içinde yer aldığı bir teşebbüs.
Çin’den Londra’ya kadar sağlam bir otoyol ve demiryolu boyunca hem mal ve hizmet tedariki hem de bu işbirliği imkânlarını birleştiren bir çalışma olan Kuşak Yol esasen Amerikalılar tarafından hazzedilmeyen bir çalışma olarak değerlendirildi.
Gündem geldiği 2010 yılından itibaren sürece dâhil olan ülkelerde birtakım engelleme adımları ve projeleri uygulamaya konuldu.
2013 Gezi olayları doğrudan bunun bir parçasıdır. Gezi’cilerin Üçüncü Köprü’nün yapımının durdurulması, bu köprüyü kullanan demiryolu hattının iptali yönündeki talepleri hep bunun bir uzantısıdır.
Arkasından 17 – 25 Aralık girişiminde, özellikle 25 Aralık kalkışmasında bu projelere destek veren işadamlarının hedefe oturtulması yine bunun bir yansımasıdır.
Sadece bu iki kirli girişim bile Gezi ve Aralık operasyonlarında ana hedefin ne/kim olduğunu gösteren teşebbüslerdir.
Çin’in saldırgan ve insan haklarını hiçe sayan uygulamalarını hiç kimse savunamaz. Yine, projeye destek veren Rusya’nın hak-hukuk tanımazlığını kimse görmezden gelemez.
Ancak, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye diye devam ederek gelen yol kesintisiz biçimde Londra’ya kadar uzanıyor.
Bu hatta yer alan tüm ülkelerin kazanması bekleniyor. Tabii ki istenmeyen etkilerinin ortaya çıkması da muhtemel.
Öte yandan, Hindistan’ın girişiminin ne kadar başarılı olacağını ise zaman gösterecek. Yük ve yolcuların muhtelif yerlerde naklini de öngören, deniz, demiryolu ve karayolu taşımacılığının entegre biçimde çalışmasını hedefleyen girişimin başarılı olma şansı sınırlı gibi duruyor.
Bir defa uzun soluklu bu projenin uygulanması çok zor. Birkaç kez mal nakli yapılacak, kesintisiz değil.
İkincisi, güzergâhtaki ülkelerden birindeki bir iktidar değişimi, sürece inanmayan siyasilerin iktidara gelmesi gibi nedenlerle zincirde bir kopma işi altüst edebilir, emekler boşa çıkabilir.
Ayrıca, gelecek bakımından potansiyeli olsa da, kısa ve orta vadede Hindistan bu hatta ne taşıyacak? Teknoloji ve sanayi üretimi anlamında Çin’i yakalayabilmesi için en az 50 yıla ihtiyacı var.
Bu dönem boyunca güzergâhtaki ülkelerde hangi değişim ve dönüşüm gerçekleşecek, bugün can-ı gönülden projeyi alkışladığını söyleyen ABD ve Biden ve tabii ki şürekâsının akıbeti ne olacak, meçhul.
Sonra da kalkıp, Rusya ve Çin devlet başkanlarının toplantıya katılmamasını eleştirme haklarını kendilerinde bulabiliyorlar.
Görünen o ki, ekonomi merkezli çatışma ve kavgalar önümüzdeki dönemde daha da alevlenecek. Kovid-19 temelde Çin’i hedef almış, ancak etkileri sadece bu çerçevede kalmamıştı.
Anlaşılan o ki Küresel Çete, Pandemi ile başlattıkları dünyaya nizamat verme işini bundan sonra daha bir iştahla sürdürecek.
Süreçten en az hasarla çıkacak olanlar, süreci en fazla dikkatle takip edenler olacaktır. Siyasal istikrar bu anlamda ciddi bir avantaj.
Türkiye 28 Mayıs seçimlerinden sonra yeni bir istikrar dönemine girdi. Yeni dönemin yeni parametreleri ise siyasi aktörleri ilgilendiriyor.
Bütün bu değişim ve çekişme ortamını anlayan ve alternatif politikaları olan kadroların iş başına getirilmesi elzem.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin revizyona ihtiyacı var. Aradan geçen beş yıllık dönem birtakım ihtiyaçları ve değişim baskısını beraberinde getirdi.
Ekim ayında çalışmaya başlayacak olan TBMM’den beklentimiz bu talep ve ihtiyaçları karşılaması. Dışarıdaki kesif rekabet içeriyi çok kötü etkileyebilir.