Allah’a iman ettim demek, ispatı gerektirir. İmanın ispatı da istikamet sahibi olmada ortaya çıkar. Arapça ’da “kavm” sözcüğünden türeyen “istikâmet”; doğruluk, dürüstlük, itidal, adalet ve sadakat” gibi anlamlara gelir. Terim olarak istikamet ise; itikat, amel ve ahlakta her türlü aşırılık ve gevşeklikten uzak orta yolu tutmak demektir. Onun için bizler namazların her rekâtında okuduğumuz Fatiha Suresi'nde: “Bizi doğru yola ilet/hidayette sabit kıl” diye dua ederiz. (1/Fatiha 6). Bu dua; insanın hakka, iyiye, güzele yönelmesinin ve her türlü sapıklıktan uzak kalmayı isteme arzusunun bir yansımasıdır. Nitekim Cabir b. Abdullah’tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (a.s) ashabına istikameti şekil üzerinden şöyle açıkladığını anlatır: “ O, yere bir çizgi çizdi. Bu çizginin sağına iki, soluna da iki paralel çizgi daha çizdi. Sonra elini ortadaki çizginin üzerine koydu ve dedi ki: “Bu, Allah'ın yoludur.” Sonra şu ayeti okudu: “Bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyunuz; başka yollara uymayınız ki, onlar sizi Allah'ın yolundan ayırır.” (6/En’âm 153). (İbn Mace, Sünen, Kahire, 1372, “Mukaddime” 1, I, 6). Görüldüğü gibi bu rivayetten de istikametin her işde ifrat ve tefritten uzak vasati bir tutum sergilemek olduğu anlatılmaktadır.
İtikatta istikamet; ulûhiyet, rubûbiyet ve ubudiyette tevhitle anlaşılır. Ulûhiyette tevhid; kulun kendi fiilinde, Rabbini birlemesidir. Kulun, Allah için namaz kılması gibi.. Rubûbiyette tevhid ise; kulun rabbini, rabbinin fiillerinde birlemesidir. Yaratan, öldüren, dirilten, helal, haram kılan, rızık veren olarak Yüce Allah’ı tanımak gibi.. Şu ayette bu durum çok güzel açıklanır: “Kuşkusuz Allah benim de rabbimdir, sizin de rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte doğru olan yol budur.” (3/Âl-i İmran 51). Ubûdiyette tevhid ise, ibadetin sadece Allah’a tahsis edilmesi, O’nun rızası için yapılmasıdır. İbadetlerde şirkten ve gösterici dindarlıktan kaçınmak gibi.. “Artık her kim rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın” (18/Kehf 110) âyetinde kullukta istikametin nasıl olması gerektiği anlatılıyor.
İbadette istikamet denildiği zaman; ibadette aşırı gitmemeyi, hasbi olmayı anlamamız gerekir. Kur’an-ı Kerim’de şehitler istikamet sahibi olmaya örnek gösterilir: “Onlar! Rabbimiz Allah’tır dedikten sonra dosdoğru oldular” (Bkz. 41/Fussilet 30), yani, Allah’a verdikleri sözlerinde durdular ve şehadeti tercih ettiler. Bu, işte Yüce Allah’a verilen söz, sadakattir. Bizim inancımızda güç yetirilemeyen şeyi insana yüklemek caiz değildir. Her fert, gücü nispetinde Allah’a karşı olan sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdür. Nitekim Hz. Peygamber (a.s), ben her gün oruç tutacağım, sabahlara kadar namaz kılacağım, hiç evlenmeyeceğim diyen bir sahabeye amelde istikamet sahibi olmayı ve ibadetlerde aşırı gitmemeyi tavsiye etmiştir: “(Ramazan orucunun dışında) ben hem oruç tutarım, hem yerim. Geceleri ibadet ederim, hem uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.” (Buhari “Nikah” 1). Bu rivayetten de biz ibadetlerde istikametin nasıl olması gerektiğini öğreniyoruz.
Ahlakta istikamete gelince, ahlak, insanın iyi ve kötü davranışlarıdır. İmana giden yolun da kilometre taşlarıdır. Hz. Hatice validemizin yeğeni Hakîm b. Hizam Resulullah’a (a.s) gelerek şöyle demişti: “Ey Allah’ın elçisi! Ben cahiliye dönemimde, sadaka vermek, köle azat etmek, sıla-i rahim yapmak gibi kulluk adına yaptığım iyilikler var. Acaba yarın ahiret gününde bunlardan bir sevap gelecek mi? dedim. Resul-i Ekrem (a.s) da: “Sen zaten daha önce yaptığın bu iyiliklerin hayrına Müslüman olmuşsun” dedi.” (Buhari “Zekat” 24; “Edeb” 16; Müslim “İman” 194). Demek ki ahlaki istikamet insanı imana götürmektedir. Günlük hayatta bir Müslümanın verdiği sözün arkasında durması, söz ve eyleminin uyuşması, herkese karşı dürüst davranması hep ahlaki istikamet örnekleridir.
Sonuç olarak, her konuda olduğu gibi itikat, amel/ibadet ve ahlakta istikamet sahibi olma konularında bizim yegâne örneğimiz/önderimiz Hz. Muhammed (a.s)’dır. Onun isimlerinden birisi de el-Müstakîmdir. Kur’an’da geçen âyetlerde Yüce Allah Peygamberimizi hem istikamet örneği ve hem de istikamete davet eden bir önder olarak tavsif eder: “Gerçek şu ki sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.” (23/Mü’minûn 73). Bir başka âyette de; Hiç şüphe yok ki sen doğru yolu göstermektesin.” (42/Şura 52) buyurur. Gerçekten de rahmet peygamberi Hz. Muhammed (a.s), ümmetine Allah’a nasıl kulluk edileceğini, insanların, O’nun hoşnut olduğu doğru yolu bulmaları ve o yoldan sapmamaları için ne yapmaları gerektiğini söz ve davranışlarıyla göstermiştir. Bizler de Onun ümmetinin bir ferdi olarak itikatta, ibadette, ahlakta, dilde ve kalp hayatında Kur’an ve sünnetin rehberliğinde istikametten ayrılmamamız gerekir.