Sefer kelimesi lügatte “yolculuk, savaşa gitme”; seferberlik ise “yolculuğa, savaşa hazır hale gelme “ anlamına gelir. Maddi manevi bütün kuvvet ve kaynakların, savaş isteklerine göre yöneltilerek barış durumundan sefer durumuna geçirilmesidir. Bizlerin milli ve dini şuuru sınandığında milletçe ve ümmetçe ortaya koyduğumuz refleksler ortadadır. Bu refleksimiz dünde böyleydi. Bugünde böyle, yarında böyle olacak inşallah. Allah devlete zeval vermesin. Bu duayı da milletin dilinden düşürmesin.
Seferberliğin gündeme geldiği konu genelde askeri, siyasi ve ekonomik olmuştur. Bugün sizlerle seferberliğe; ihmal edilen ama edilmemesi gereken bir açıdan bakalım istiyorum. İlim de seferberlik olur mu? Olursa nasıl olmalı?
Marifetli, şuurlu, ilim sahibi bir gençlik ve nesil yetiştirmek için ilimde seferberlik ilan etmeliyiz. Canla başla yürekten çalışmalı ve okumalıyız. Bizler biliyoruz ki marifetli olan arif, şuurlu olan şair ve ilim sahibi olan ise alim olur.
Allah Resulü bir hadisi şerifinde, “İlim öğrenmek beşikten mezara kadar farzdır” buyurmaktadır. Bir başka hadisi şerifte ise peygamber efendimiz(s.a.v.) “ilim öğrenmek her kadın erkek üzerine farzdır” buyurmuştur.
Başka bir deyişle ilim akrabalar tarafından yağma edilemeyen, hırsızlar tarafından çalınamayan, paylaşılınca değeri azalmayan ve bilakis artan yegane servettir.
Peki bu ilmi öğrenmeye çalışan ilim talebesi nasıl hareket etmeli, nasıl olmalı ve nasıl bir yol izlemelidir?
Her şeyden önce niyet muhasebesini iyi yapabilmelidir. Bu ilmi ne amaçla öğrenmeli, kimin için bunu talep ettiğini bilmelidir. Kendisinin, milletinin, devletinin, ümmetinin ve bütün insanlığın hayrı için Allahın rızasını gözeterek ilimle meşgul olmalıdır. Şüphesiz ki talep ettikçe o ilmin devamı gelecektir. Hatta bu nedenle öğrenciye eskiden talep eden anlamına gelen talebe denmiştir.
İlim öğrenmek isteyen kişi ilmin kitaplardan geçtiğini, kitap olmadan ilmin hakikatle öğrenilemeyeceğini bilmelidir. Kitaptan öğrenilecek bu ilim başıboş öğrenilemez muhakkak ki yanında bir rehberi, öğretmeni ya da büyüklerimizin dediği gibi muallimi olması gerektiğini de bilmelidir.
Zamanın kısıtlı olduğunu unutmamalı ilim sahibi olmak için ise planlı ve programlı çalışmayı prensip haline getirmeli.
Mevlana der ki “Nefsinin isteklerine esir, rahatına düşkün, çabuk bıkan, kendisine güveni olmayan, zahmetlere sabretmeyen, boş işler peşinde koşan kişiler ilim sahibi olamazlar.” O halde ilim sahibi olmak için nefsini yenebilen, çalışmayı rahatlığa tercih eden, azimli olan ve bıkmayan, kendisine güvenen, sabırlı olan ve hakikati arayan çocuk, öğrenci, birey yetiştirmemiz gerekiyor. Çocuğu ailesi, öğrenciyi öğretmeni, bireyi ise toplum yetiştirir.
İlim talebesi Hak’kı her yerde güzel bir üslupla dile getirmeli, haklıyı ise her yerde savunabilmelidir.
İlim talebesi ilmi talep ederken azimli, kararlı, istekli olmalıdır. Her zaman bir merak havası taşımalı hakikati hep aramalı ve hakikati elde etmeye doymamalıdır. Hakikati ararken, bir bilene sormalı ve bilgiyi sorgulamalıdır.
İlmin sadece öğrenilmekle kalmaması aynı zamanda ilmi ile amel etmesi gerekmektedir. İlim sahibi olmak için azim ve kararlılıkla çalışmak gerekir. Azim ve kararlılıkla çalışan herkesin zirveye ulaşmasını sağlayacak olan ise kendine güvendir. Aynı zamanda bireyin-bireye, bireyin-topluma, toplumun-bireye ve toplumun-topluma güven telkin etmesidir. Çünkü zihin ve bilincin tozlanmasını sağlayan güvensizliktir. Nasıl ki ayna tozlandığında suretimizi net göremiyorsak bilinçte tozlandığında yani güven azaldığında doğruları göremeyebiliriz.
Azmin ve gayretin kuldan, takdir ve başarının Allahtan olduğunu biliyoruz. Çalışmalarını namazla ve duayla bereketlendirmelerini tavsiye ediyoruz.
İnançlı ve hakikatli ilim talebesi olmamız ve ilim seferberliğini hayat düsturu edinmemiz duasıyla…