Evlilikte “ilgi” meselesi içinden çıkılması en zor konulardan biridir. Zira ilgi kavramının anlamı kişiye göre değişiyor. Kimi ufacık bir jest gösteren eşinden memnun olurken kimi de bir ömrün her anının kendine ayrılmasını bekliyor. Beklentilerin farklılığı gibi karşılanma şekli de farklı olunca durum tam bir muammaya dönüşebiliyor. Haliyle şikayetler de türlü türlü oluyor ve ardı arkası kesilmiyor.
Mesela beklentilerinin karşılanamamasından dem vuran kadınların “Eşim bana hiç değer vermiyor, onun için yaptığım onca fedakarlığa rağmen ‘Sen ne yapıyorsun ki’ diyor bir de üstüne” sözleri pek çoğumuza tanıdık gelir. Yahut beyler eşlerinin bu sitemlerine karşılık hemen savunmaya geçerek başlalar sıkıntılarını anlatmaya: “Ne yapsam memnun olmuyorsun, hep daha fazlasını arzuluyorsun. Sürekli sevgi, alaka istiyor, her şeyi beraber yapalım diyorsun…” İlişkide şikayet eden taraf değişse de şikayetler aynı oluyor çoğu zaman. Bir türlü memnun olamayan karı koca, ne birlikteliklerinden bir tat alıyor ne de ayrı geçirdikleri zamanın keyfine varıyorlar.
Bu durumun neticesi olarak da hem her anı beraber geçirme arzusunda olan hem de birbirinden bunalıp kendine çıkış kapısı arayan mutsuz, huzursuz ve en önemlisi kendine ait “kimlik” özleminde olan eşler meydana gelir. Üstelik merkeze alma düşüncesi çiftlerden her ikisi için de geçerli değilse çok daha vahim bir tablo oluşur. Bir tarafta kendine ait alanın olması için çırpınan kadın yahut erkek, öte yanda “Sen benim merkezimsin” diyen bir eş olursa ilişkiler kopma noktasına dahi gelebilir. Düşünelim bir kere, bazı şeyleri yalnız yapmak isterken eşimizden sürekli “Ben her şeyimi seninle yapıyorum, sen neden beni dışlıyorsun? Artık beni sevmiyor musun, benden sıkıldın mı?” tarzı cümleler duyuyoruz. Yapmaya çalıştığımız tek şey biraz kendimize zaman ayırmak halbuki. Birlikte geçirilen zamanların kıymetini daha iyi bilmek için ara sıra ayrı işlerle meşgul olmak… Fakat karşı taraf bu tavrımızı vurdumduymazlık, sorumsuzluk, sevgisizlik olarak algılıyor. Çünkü onun “merkez üssü” tam olarak biziz; biz onun için “her şeyiz.” Biz olmadan nefes aldığını dahi düşünemiyor. Her işi bizimle yapmak istiyor. Ve bu tavrının doğruluğundan öyle emin ki aynını bizden de bekliyor.
Hatta öyle abartıyor ki bu durumu, o çok sevdiği, onsuz yapamayacağını iddia ettiği eşini, benliğinin içinde boğuveriyor. Böyle bir durumda kalan eşin kaçmaya çalışması da çok normal oluyor.
Tek kaygısı birazcık “nefes almak” olan eşe verilen tepkiler ise ne yazık ki kırgınlıkları beraberinde getiriyor ne dersiniz ?
Kalın efendim sağlıcakla