İlginç yönleriyle yazarlar şairler

Hasan Ukdem

Bugünlerde Konya Kitap Günlerini yaşıyoruz. Şimdi sizlere o kitapları yazan insanların ilginç yönlerinden örnekler sunacağım:

Özdemir Asaf, 'R' harfini söyleyemiyordu. Bir gün taksiye binerken şoför nereye gitmek istediğini sorduğunda, 'Karaköy' demek yerine 'Eminönü' demiştir. Daha sonra Eminönü’nde inerek oradan Karaköy'e yürümüştür. Ancak bu durumu, şoförün de kendisi gibi 'r' harfini söyleyemediğini fark edip onunla alay ettiğini düşünmesin diye tercih etmiştir.

Sabahattin Ali, Yanlış telaffuz edilen bir kelime veya cümle duyduğunda hemen düzeltme ihtiyacı hissederdi.

Cemil Meriç, Kitap okuma tutkusuna sahip olan bu yazar, gözlerinin görme yetisini kaybettiğinde bile yazmaya devam etmiştir. En önemli eserlerini görmediği dönemlerde yazmıştır. Kendisi gerçek bir kitap kurduydu. Meriç'in gözleri gittikçe körleşmeye başladığı zamanlar, sandalyesini masanın üstüne koymaya başlamıştır. Elindeki kitabı ampule yaklaştırıp, sandalyenin üzerinde kitabını okuyabilmek için bunu yaparmış. 'Bir masa lambası alamamış mı?' diyenler illa ki olacaktır, fakat öyle bir kitap tutkunu ki, elindeki her parayı kitap almaya harcadığından, okumak için böyle bir düzeneğe başvurmuş.

Tevfik Fikret, Yetenekli bir ressamdır. Kendi evinin planını bizzat kendisi çizmiştir ve evine isim veren ilk şairimizdir. Ayrıca solunda kimseyi yürütmeme takıntısı vardı.

Orhan Veli, Bir belediye çalışması sırasında oluşan çukura düşerek beyin kanaması geçirmiş ve iki gün sonra hayatını kaybetmiştir.

Ahmet Arif, Mükemmel Türkçe bilgisinin yanı sıra Zazaca, Kürtçe ve Arapça'yı da bilmekteydi. At binmeyi çok seven şair, sadece şahlanabilen atlarla ilgilenirdi.

Cahit Sıtkı Tarancı, Çocukken yaptığı bir yaramazlık sonucunda babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır. Bu deneyimden sonra ölüm kavramına olan korkusu artmış ve eserlerinde sıklıkla 'ölüm' temasını işlemiştir.

Yaşar Kemal, Babasının Van'a göç ederken yanında götürdüğü Yusuf adlı çocuk, babasını camide namaz kılarken öldürmüştür. Yaşar Kemal bu olaya tanık olmuş ve 12 yaşına kadar kekemelik yaşamıştır. Sağ gözündeki görme engeli ise eniştesinin kurban keserken bıçağın gözüne isabet etmesi sonucu oluşmuştur.

Yahya Kemal Beyatlı, Hiçbir zaman kendi evi olmamış, hayatını otel odalarında sürdürmüştür. Nazım Hikmet'in annesine duyduğu aşkla da bilinir.

Tomris Uyar, Ünlü şairlerimizden Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Edip Cansever'in âşık olduğu kadındır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kadınlar arasında büyüyen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın en sevdiği şey örgü örmek ve reçel yapmakmış. Hatta o kadar güzel reçeller yaparmış ki bir yakını onun için 'Reçellerini de en az romanları kadar severim.' demiştir. Ayrıca kendisi temizlik hastalığına sahip. Mikrop kapmaktan korktuğu için eldivensiz sokağa çıkmaz, el sıkışmaktan, öpüşmekten de hoşlanmazmış.

Honore de Balzac, inanılmaz bir kahve bağımlılığı var. Hepimiz kahveyi çok severiz fakat Balzac, günde 50 bardağa yakın kahve içer, evde kahve kalmayınca da çekirdeklerini çiğnermiş. 'Derin biri değilim, ama hayli genişim' derken muhtemelen doymak bilmez, inanılmaz bir iştaha sahip olduğundan ve çok fazla yemek yediğinden dolayı göbeğini kastetmiş olsa gerek. Balzac. Ne mide varmış adam da be! dediğinizi duyar gibiyim.

Mark Twain, Insomnia, yani uykusuzluk hastalığı. Twain, uykusuzluk hastalığı yüzünden bazen parkta, bazen banyoda, bazen de ortalık yerde uyuyakalırmış.

Neyzen Teyfik, Aslında bütün alkolleri severdi fakat rakıyı su gibi içerdi. Kendisine alkolik denirdi ama alkolik değil, bir dipsomandı. Dipsomania nöbeti geleceği zaman anlar, Bakırköy Akıl Hastanesine gider ve başlayacak beni hemen kapatın dermiş.

Charles Dickens, Herhangi bir nesneye dokunduğunda, direkt üçe tamamlayacak şekilde dokunmaya uğraşırmış. Yazı yazdığı masa ve sandalyesi bir milim oynayacak olsun, yazmayı bırakır. Girdiği odadaki her şeyi eski haline getirmek için saatlerce uğraşırmış. Seyahat etmek onun için işkence gibi bir şey, çünkü gidip kaldığı her yeri kendi tarzına göre ayarlamadan rahat edemezmiş. Ayrıca rüzgârda saçının bir teli oynasa cebinden tarağını çıkarıp, düzelene kadar tararmış.

Franz Kafka, 'Migrenim var, nefes alamıyorum, gözlerim görmez oldu, romatizmam var, kesin yağmur yağacak' gibi sürekli bu tarz sorunlardan bahseden bir hastalık hastasıydı. Kafka, 'ulu çiğneyici' diyetini çok severdi. Bu diyette her lokmanın kırk beş defa çiğnenip, öyle yutulması gerekirdi. Ayrıca bu diyetle beraber Kafka, şuna da inanıyordu: 'Tabiat çiğnemeyenleri cezalandıracak.'

Sevgiyle kalın.