İlginç mi desem, korkunç mu desem? Bilemediğim bir zamanın içinden geçiyoruz. Kadim değerler yok sayılıyor, doğrular dile getirilemiyor, hakikat kimsenin umurunda olmuyor. Hayret! Ezilen insanlık, yakılıp yıkılan bir dünya. Oysa Rabbimiz bize iyiliği emrediyor, Peygamber'imiz bunu tavsiye ediyor, ecdadımız bize bu dille sesleniyor. Peki bizi bundan alıkoyan ne? Üç günlük dünyanın peşinden koşarak nasıl bir hayatı yaşayacağımızı sanıyoruz? Eskiler “Haramın harmanı olmaz” derlerdi. Biz bunu yaşayarak da görüyoruz aslında. İşte dünyayı ne hale getirdik, insanlığı uçurumun kenarında oyalıyoruz. Her gün binlerce insan bu hayatın bataklıklarına düşüp saplanıyor.
Zalim olmak, zulümle muhatap olunacağının bir göstergesidir. Herkes ne ekerse onu biçer. Tövbe kapısı açık ve merhameti sınırsız bir Allah’ın kullarıyız. Vakit varken Kuran’a dönelim. Efendimiz ’in hadislerine kulak verelim. Atalarımızın açtığı yoldan yürüyelim. Yoksa düştüğümüz kuyuda ziyan olup gideceğiz.
İşte bir Ayet, bir Hadis ve bir kıssa:
Ayet-i kerime:
“Zalimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenecek şefaatçisi yoktur.” (Mü’min sûresi, 18)
Ayetin baş tarafının anlamı şöyledir: “Ey Muhammed! Onları, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile uyar.”
Zulüm ve haksızlık yapanlar, dünyada, bu zulümlerine yardımcı olan bir takım bayağı kişiler bulabilirler. Zulümlerini de belli bir süre devam ettirmeleri mümkün olabilir. Fakat zulüm ebedî olmaz. Zalimler, yaptıkları zulüm ve haksızlıkların cezasını Allah’ın huzurunda mutlaka görürler. Bu cezaya bazı kere dünyada da çarptırıldıkları olur. Onların bu hali başkalarına ibret olmaları içindir. Ahirette, hesabın görüleceği günde, zalimlerin ne bir dostu ne de Allah’ın huzurunda kendilerine şefaatçi olacak bir yardımcısı bulunacaktır. Zalimle dost olmak ve zulmüne göz yummak da zulümdür.
Hadis-i Şerif:
"Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir." (Buhari)
Şeyh Sâdî-i Şîrâzî'nin, Bostan isimli eserinde kıssadan hisse:
"Bir kâhya vardı. Sanki yedi belâ gibiydi. Onun korkusundan neredeyse erkek aslan, dişi aslan gibi olurdu. Günlerden bir gün bu kâhya çok derin ve içi pek soğuk olan bir kuyuya düştü. Oraya düşünce de acziyet ve ıztırap içerisinde bağırmaya başladı: "Kimse yok mu, ne olur kurtarın, dara düştüm, cankurtaran yok mu?" diye gece sabahlara kadar inim inim inleyerek feryat etti. Lâkin sesini hiç kimseye duyuramadı. Zira yapmış olduğu kötülüklerden dolayı her duyan kulak, ona karşı sesini duymamak hususunda adeta taş kesilmişti.
Aradan birkaç gün geçti. Onu tanıyanlardan biri, bir seher vakti kuyunun yanından geçerken duymuş olduğu feryâd ü figân üzerine meraklandı ve kuyuya iyice yaklaştı. Kötülüğüyle nam salmış olan o kâhya ile göz göze geldiğinde ise onu hemen tanıdı. Anî bir hareketle yerden aldığı taşı kâhyanın başına atarak kafasını yaraladı. Bu esnada da ona hitaben şöyle diyordu: "-Nasılsın? Şimdiye kadar sen bir kimsenin imdadına koştun mu ki, şimdi yardım istiyorsun? Daima insaniyetsizlik tohumunu ektin, merhamet ve şefkat yoksulu idin. İşte şimdi de zulmünün acı meyvelerini topluyorsun. Senin yaralı canına kim merhem olacak? Sen dertli, mustarip gönülleri hiç düşünüyor muydun? Sen gam ve hüzün bulutlarıyla sırılsıklam ıslanmış ve soğuktan buz kesmiş yüreklere güneş olabiliyor muydun ki, şimdi merhamet bekliyorsun? Hayır! Bilakis sen daima bizim hayır ve huzur yolumuzda kuyu kazıyordun. Neticesi ne oldu? kazdığın kuyuya kendin düştün!"
İşte insanlar hakkında kötülük düşünen, Cenâb-ı Hakk'ın mümtaz kıldığı gönlü incitmek ve ona sivri yılan diliyle diken batırmakta hiç tereddüt göstermeyen bir kimsenin insanlar nazarındaki mevkii ve neticede düşeceği vahim akıbet.
Şeyh Şadi, naklettiği bu kıssayı, şu hikmetli sözleriyle nihâyete erdirir:
"İnsanlar için kuyuyu iki maksatla kazdırırlar: (Bunlardan biri gerçek, diğeri ise mecazi manadaki kuyudur.) İyi huylu insan, susamışlara su temin etmek için kuyu kazar. (Gerçek manadaki kuyu kazmak böyledir.) Kötü huylu biri ise halkı içine yuvarlamak için kuyu kazar. (Mecazi manadaki "kuyu kazmak" da bu niyetle kurulan tuzakları ifade eder.)
Lâkin kötülük ediyorsan, iyilik umma! Çünkü ne kadar emek sarf etsen meyvesiz bir çöl bitkisi olan ılgın ağacı yemiş vermez!
Sevgiyle kalın.