Türkiye İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Konseyinin düzenlemiş olduğu “120. Yılında İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Çalıştayı” yapıldı. Online olarak yaptığımız bu çalıştayın açılışına Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş ve Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz katıldılar. Her iki hocamız da konuşmalarında; Diyanet, Din Öğretimi, İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerinin birlikte çalışmalarının öneminin altını çizdiler. Bu çalıştayda İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerinin tarihi, milletimizin dini ve ilmi hayatındaki yeri ve sorunları ele alındı. Bendeniz de açılış konuşmasında şu noktalara değindim:
Kökeni 1 Eylül 1900 tarihinde İstanbul’da açılan Dârülfünûn-ı Şâhâne’deki Ulûm-i Âliye-i Dîniyye Şubesine dayanan İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri ülkemizde en yüksek seviyede din eğitimi veren kurumlardır. Eğitimin her kademesindeki din eğitimini ve din hizmetlerini yürütecek yetkinlik ve yeterlilikte uzman din bilimcileri bu resmi kurumlarımızda yetişmektedir.
İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerimiz sadece DİB ve MEB’nın insan kaynaklarına hizmet etmemekte, aynı zamanda araştırma, Yüksek Lisans ve Doktora çalışmalarını yürütmekte, sahih İslam anlayışına katkıda bulunmak adına ciddi eserler te’lif etmektedir. Milletimizin dini ve kültür hayatının şekillenmesinde İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerimizin büyük katkısı vardır. Bugün itibariyle, gerek din eğitimi ve öğretiminde gerek din hizmetlerinde gerekse akademik alanda İslâm dininin temel kaynaklarına dayanan, İslâmiyet’in dinî ve kültürel birikimiyle bağını sürdüren, aynı zamanda çağdaş dünyanın bilimsel ve insanî değerlerini doğru kavrayıp değerlendiren bu yeni zihniyet sayesinde topluma yönelik din ve kültür hizmetlerinde önemli mesafeler alınmıştır.
Yine günümüz İslam dünyasının birçok yerinde değişik nedenlerden kaynaklanan aşırı dini yorum mensuplarının ülkemizde bu denli varlık gösterememesinin temel sebeplerinden birisinin, itidali önceleyen İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerimizde verilen hikmet merkezli din eğitimi ve öğretimi modeli olduğu söylenebilir. Bu kurumlar kuruluşlarından bugüne kadar, İslâm dininin istikrarı ve itidali temsil eden ana çizgisini (ehl-i sünnet ve’l-cemaat), din hizmetinin gerektirdiği kucaklayıcı anlayışı koruyarak araştırma, eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerimizin; dinimizi asıl kaynaklarından araştırarak öğrenen ve bilimsel verilere dayanarak yorumlayan, dini ve kültürel mirasımızı özümseyen ve karşılaşılan problemlere çözüm üretebilen, toplumu din konusunda aydınlatan ve doğru bilgilerle onların ihtiyaçlarına cevap verebilen nesiller yetiştirme gibi hedefleri sayılabilir. Bununla birlikte bu fakülteler, İslamî ilimler geleneğini bir bütün olarak tanıyan öğrencilerimize, bugünün güncel inanç ve fıkhi sorunlarına cevap verebilecek farklı yaklaşım modelleri de kazandırmaktadır. Bu sebeple İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerimiz aziz milletimizin gözbebeği, İslam âleminin yüz akıdır. Bunun değerini bilmemiz ve bu kurumlarımızın üzerine titrememiz gerekir.
İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri dini bilginin üretildiği kurumlardır. Her toplumda farklı düşünen insanlar olduğu gibi, bu kurumlarda da farklı yaklaşım sergileyen ilim adamlarımız vardır. İslam medeniyetinin inkişafında ve düşünce verimliliğinin gelişmesinde yorum farklılığı bir dinamizm kaynağı olmuştur. Mezheplerin ortaya çıkışı bunun en açık örneğidir. Az da olsa bazı kişilerin şaz görüşleri, dini yorum ve fetvaları kendilerini bağlar. Buradan yola çıkılarak genellemeler yapmak suretiyle İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerimizi mahkûm etmek ve karalamak, insafsızlıktır. Hele hele tikel bir yorumdan hareketle bu ilmi kurumlar aleyhine ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bir söylem geliştirmek ahlak dışıdır.
İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri eğitim ve araştırma açısından bütün dinlere eşit mesafede duran, müfredatında hepsine eşit oranda yer veren bir yükseköğretim kuruluşu değildir. Dini anlayışların ve geleneklerin çeşitliliği düşünüldüğünde böyle bir kuruluşun olması da mümkün gözükmemektedir. Ülkemizdeki İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri esas olarak İslam dinini öğretmeyi merkeze alan yükseköğretim kuruluşlarıdır. Fakülteler öğrencilerinin sadece entelektüel bilgi ve kavrayışlarını geliştirmekle yetinmez; aynı zamanda toplumun dinî ve toplumsal meselelerine duyarlı, sorumluluk sahibi, İslam inanç ve ilkelerine uygun tutum ve davranışlar sergileyen mezunlar yetiştirmeyi hedefler.