Geçtiğimiz hafta İl Müftüleri ve İlahiyat/İslami İlimler Fakülteleri Dekanları Ankara’da istişare toplantısı düzenledi. Dört gün süren bu toplantıda birçok başlık tartışıldı: Din İstismarı ile Mücadele, Aile ve Gençliğe Yönelik Tehditlerle Mücadele, Din Hizmeti Çeşitliliği Açısından, Nitelikli Personel İhtiyacı Bağlamında, Din Görevlileri ve İlahiyat Öğrencilerinin Yeterliklerinin Gözden Geçirilmesi, Dinî Hayata Rehberlik Etme Sorumluluğu Bağlamında Diyanet-İlahiyat Perspektifinin Hayata Yansıması, İrşat Faaliyetlerinin Etkinlik ve Verimliliği, Dinî Hayata Etkisi Bakımından İslam Dünyasının İçinden Geçtiği Süreçler konuları etraflıca müzakere edildi. Bu toplantıda alınan kararlar bir sonuç bildirgesiyle kamuoyuna 13 başlık altında duyruldu. Hiç şüphesiz burada altı çizilen konular, şu anda Türkiye ve İslam âleminde ortaya çıkan meselelerdir. Ben bu sonuç bildirgesinden bazı anekdotları okuyucularımızla paylaşmak istiyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat/İslami İlimler fakültelerinin, milletimizin ve bütün Müslümanların dinî hayatına ve geleceğine rehberlik etme noktasında sorumluluk bilinci ve ortak akılla gerçekçi, yapıcı ve tatmin edici çalışmalar yapması elzemdir. Bunun için sorunları ötelemeden, sosyal ve küresel gerçeklikleri göz ardı etmeden, çok boyutlu, kapsamlı, koordineli ve disiplinli çalışmalarla bir yol haritası ve gelecek perspektifi oluşturulmalıdır. Bu meyanda Diyanet İşleri Başkanlığı, din ve irşat hizmetleri açısından üniversiteleri önemli bir imkân olarak görmektedir. Öte yandan İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinin, Diyanet İşleri Başkanlığının yürüttüğü vaaz, irşat, cami dersleri, konferans, panel, seminer gibi topluma hizmet faaliyetlerinin, eğitim ve araştırma gibi akademik sorumluluklar kapsamında değerlendirilmesinin motivasyon açısından olumlu etkisinin olacağı düşünülmektedir. Ayrıca din eğitimi ve hizmetlerinin daha etkin bir şekilde yürütülmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat/İslami İlimler fakülteleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi amacıyla “İstişare Heyeti” tesis edilmesinde fayda mülahaza
Kitle iletişim araçlarının kullanımının her geçen gün arttığı bir dönemde, din ve irşat dili, anlam ve zarafet boyutuyla daha önemli hale gelmiştir. Din adına sorumsuzca sarf edilen kaba ve gelişigüzel söylemler dine dair farkındalığı örselemektedir. Bu açıdan, dinî konularda konuşan herkesin, sahih kaynaklara dayalı bilginin yanında yapıcı, birleştirici ve kucaklayıcı bir söylemi de kuşanması gerekir. Aksi takdirde, müspet hiçbir dinî içerik arz etmeyen, tekelci, yargılayıcı ve baskılayıcı bir üslubun Müslümanlardan ziyade İslam’a mâl edilen bir anlayışı beslediği dikkat çekmektedir. Bu itibarla, nebevi metodu ilke edinerek akl-ı selim ve kalb-i selime uygun, güzel ahlak merkezli, yalın, saygın, hassas ve bütüncül bir üslup, dinin insanlarla doğrudan buluşmasında oldukça önem arz etmektedir. Bunun için de İslam’ın yüce hakikatlerinin tutum, tavır ve eylem olarak aktarılmasında sorumluluk sahibi herkese büyük görevler düşmektedir.
Müslümanların inanç, ibadet ve ahlâk esaslarını, dünya görüşlerini, hayat tarzlarını ve değer yargılarını belirleme noktasında Kur’an-ı Kerim’den sonra dinin ikinci temel kaynağı olan Sünnet, Müslümanların varlık, bilgi ve değer tasavvuruna esas teşkil etmektedir. Hal böyleyken bugün, sünnetin teşrideki yerini hafife alarak dinin bekasının yapıtaşı olan Kur’an-Sünnet bütünlüğünü göz ardı eden, gereksiz ve faydasız tartışmalarla zihinleri meşgul ederek hikmet ve maslahatı öteleyen yaklaşımların önemli bir sorun olduğu, özellikle genç kuşaklarda dinin ana kaynaklarına karşı bir güvensizlik oluşturarak itikadi savrulmalara sebebiyet verdiği ortadadır. Bu noktada, doğru dinî bilginin üretilmesi, en güzel yöntemle sunulması ve nebevi bir örneklikle hayata rehberlik edilmesi konusunda iki önemli kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat/İslami İlimler fakültelerinin işbirliği neticesinde tebarüz edecek gayret ve çalışmaların, söz konusu tutarsız ve kategorik yaklaşımı bertaraf edip toplumu sahih bir tasavvur ve ortak sağduyu ile kucaklayacağı aşikârdır.
Bugün İslam coğrafyası savaşlar, yoksulluk, terör eylemleri, ümitsizlik gibi devasa sorunların kuşatması altında tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır. Daha vahim olanı; İslam’ın temel esaslarında, Kur’an ve Sünnet’te hiçbir şekilde meşruiyeti bulunmayan bir takım yapılar, tefrika ve terör eylemlerini İslam adına gerçekleştirdiklerini ifade ederek barış ve esenlik dini İslam’a, birlik ve beraberliğimize, bütün insanlığın geleceğine en büyük zararı vermektedir. Esasında rahmet vesilesi olan ırk, mezhep, meşrep ve düşünce farklılıklarının nefret ve kaosa alet edilmesi, vahim bir cehalet ve büyük bir ihanettir. Bu durum karşısında sahih dinî bilgiyi, İslâm’ın sevgi ve barış yüklü mesajlarını toplumumuza ve insanlığa sunmak, iç meseleleri kardeşlik hukuku içinde çözmek için özveri ve fedakârlıkla, işbirliği içinde çalışmak bütün Müslümanlar için en büyük sorumluluktur.