Önceki bir yazımda “Siyaset ile politikayı birbirinden ayırmak lazım” demiştim. Çünkü Siyaset, insan idare etme sanatıdır. “Sanat”, ustalık ve maharet ister, dürüstlük ve liyakat gerektirir. İnsanları idare etmek için siyaset meydanına atılanlar, bir sanatkâr edebi, dürüstlüğü, mahareti ve liyakatiyle yapacağı eserleri, ortaya koyacağı hizmetleri ve projelerini gündeme getirir. Rakiplerine iftira ve karalama yapmadan, iktidara geldiklerinde halka sunacaklarını anlatır, projelerini tanıtır. Hizmetteki önceliklerini dillendirir. Bu bir hizmet yarışıdır. Dürüst siyaset bunu gerektirir. Ama bugünkü yapılanlar, siyaset olmayıp politika olduğu için, her türlü Bizans oyunu çevirmek “demokrasinin gereği” olarak kabul edilmektedir.
Dolayısıyla politikada, liyakatli insanlardan çok, iftira ve yalan üretenler daha fazla sahne almaktadırlar. İktidarı yerinden etmek için alternatif projelerini ortaya koyma yerine, yalan ve iftira dolu haberler üreterek çamur atıp yıpratma yolunu seçmektedirler. İktidar olmayı, hizmette yarış olarak değil de, makam ve mevki kapma HIRSI olarak algılayanların politikaları böyle olmaktadır.
Günümüzde demokratik yollardan iktidara gelmek için siyasî cinayetler pek işlenmiyor ama şeref ve haysiyet cellatlığı yapılıyor, kara propagandalarla, yalan ve iftiralarla insanların namus ve şerefleri katlediliyor.
Bugünkü muhalefetin yaptığı da tam bir haysiyet cellatlığıdır. Türkiye kalkınmasın diye yabancı yatırımcıların gelmemesini sağlamak için büyükelçilere mektup gönderen kafa ile ilgili başka ne düşünülebilir? Tam bir mandacı zihniyet! Bu kafa, millilikten uzak, gücünü Haktan ve halktan alma yerine, sömürerek semiren, cibilliyeti bozuk Batılı emperyalistlerden yardım dilemektedir. Kendi değerlerine düşman, düşmanın değerlerine hayran olan bu köleci zihniyetle, kinini din edinen Davutoğlu ve Babacan tayfası ve bilumum iri ve yavru muhalefet, dövizin tavan yaptığı şu günlerde durumdan vazife çıkarıp iktidarı yıpratmak için kendi aralarında yıkım teatileri yapıyorlar. Problemleri nasıl halledecekleri ile ilgili zerre kadar çözüm önerileri ortaya koyamadan bulanık suda balık avlamanın telaşı içindeler. Erken seçimi de aşarak “hemen seçim” çağrısı yapmaktadırlar.
Evet, herkes kabul ediyor ki, fiyatların olağanüstü bir şekilde artışından dolayı üstesinden zor gelinen bir hayat pahalılığı vardır. Muhalefet, bunu kendi lehine fırsata dönüştürüyor. İktidar da “Kapıcısına varıncaya kadar her evde araba var, beş milyonluk cep telefonları var, ihracatımız yükselişte, ekonomik büyümemiz artmakta, köprüler, yollar, İHA’larımız, SİHA’larımız var” gibi sözlerle durumu idare etmeye çalışıyor. Bunların hepsi doğru fakat halk bunları görmüyor, cebine yansıyana bakıyor… Markete gittiğinde gördüğü fiyatlara bakıyor… Mutfağındaki tencereyi nasıl kaynatacağına bakıyor… Altı kere gidip yedi kere gelen kurt politikacı müteveffa Demirel; “Tencere, iktidar devirir” demişti ve öyle de olmuştu.
Hükümet, dövizdeki bu artış ve hayat pahalılığını halka izah edemediği için muhalefetin elini güçlendirmekte ve algı oluşturmalarına fırsat vermektedir. Hükümet, yaptığı eserleri hatırlatmakla beraber pahalılıkla ilgili olarak halka makul açıklama getirmelidir. Örneklendirecek olursak:
Öncelikle halka, on dokuz yıllık iktidarlarının on yedi yılında ekonominin iyi gittiğini, bu on yedi yılda da AK Partinin iktidarda olduğunu, şimdi de aynı partinin iktidarda bulunduğunu, buna rağmen neden döviz kurunun bu denli -ekonominin kurallarına aykırı olarak- bir günde füze gibi fırladığını, yetkili ağızlar televizyon kanallarına çıkarak açıklamalıdırlar.
Bütün bunların gerisinde yatan gerçekler de şu şekilde anlatılmalıdır:
Türkiye’nin, küresel emperyalist güçlerin Türk siyasetini yönlendirmelerine son vermesini ve iç siyasette de vesayet sistemini çökerterek tam bağımsız bir siyasi yapıya geçmesini, emperyalist Batı bir türlü hazmedememiştir. Bunun sonucu olarak, Mavi vatan ve Karadeniz’de doğalgaz arayışları ve istikrarlı bir ekonomi projelerini hayata geçirerek ekonomik olarak da bağımsız yapıya geçmesine müsaade etmemek için; dövizle oynamak suretiyle muhalefeti bu konuda harekete geçirmek ve halkı da galeyana getirmek suretiyle sokağa dökmek ve böylece Türkiye’de kaos çıkarıp Tayyip Erdoğan’ı alaşağı etmek amaçlanmıştır. İMF kovulduktan sonra Gezi kalkışmasıyla bunun ilk provası yapılmıştır. Başarılı olamamışlardır. Fakat iç ve dış “Yeni Türkiye” düşmanları ve “Eski Türkiye” hayranları boş durmamaktadırlar. Büyük şeytan Amerika’nın Başkanı Joe Bidon, “Erdoğan’ın iktidardan indirilmesi lazımdır. Bunun için de muhaliflere destek vereceğiz” talimatıyla siyasi olarak dövizin astronomik bir şekilde yükselmesi için bütün küresel ekonomik güçler seferber olmuştur. İç muhalefet de onların şakşakçılığını yapmaktadır.
Ayrıca bütün dünyanın ekonomisini sarsan ve her şeyi silindir gibi ezip geçen küresel bazda bir pandemi yaşandığını, Avrupa devletlerinden istatistikî bilgiler verilerek anlatılmalıdırlar. Az-çok bu konular insaflı yazar ve çizer tarafından anlatılıyor ama bunun iktidarın yetkilileri tarafından anlatılması gerekmektedir. Onlar yetkisiz ağızlar olarak algılanıyor. Onların desteklenmesi gerekir.
AK Partinin bütün kurmayları bu gerçekleri; “Evet vatandaşlarım! Biz sizi anlıyoruz. Sizi gerçekten zor duruma sokan bir pahalılık var. Ama iç ve dış düşman dinamiklerin büyük etkisiyle meydana gelmiş olan bu problemi de Allah’ın izniyle AK Parti iktidarı olarak biz çözeriz. On yedi yıl nasıl ülke ekonomisini iyi idare etmişsek, yazar kasaların Başbakanlara fırlatıldığı bir ülkeyi bu dar boğazdan nasıl kurtardıysak, evvel Allah ülkemizi bugünkü sıkıntılardan da biz kurtaracağız, Kılıçdaroğlu ve küçük ortaklarından oluşan şu andaki muhalefet değil… Yaptıklarımız, yapacaklarımızın şahididir.
CHP siyasi hayatı boyunca halkın inançlarını baskılayan, her türlü zulme imza atan, şimdi de helalleşme tuzağı ile sizden oy alıp iktidara gelince aynı zulmü size reva görecek olan bir siyasi yapıdır. Onların geçmişte yaptıkları da, gelecekte ne yapacaklarının şahididir. “Kedinin terbiyesi, fareyi görene kadardır.” Genlerinde kedi yırtıcılığı olan CHP’nin, kendini terbiyeden geçirerek, “Geçmişte acı verdiğimiz kimseler elbette olmuştur, onlarla helalleşeceğiz. 28 Şubatta eziyet görmüş, mağdur edilmiş kimselerle de helalleşmek için yola çıkacağız” gibi sözleri sizi aldatmasın. Bu sözler, Kılıçdaroğlu’nun, her zaman söylediği yalanlarından bir yalandır. Çarşaf açılımında gördük. Parti grup toplantılarında çarşaflılara rozet takıp, meydanlarda çarşaflı kadınlarımızın çarşafını yırttıklarını unutmadık. Fare gören terbiye edilmiş kedi gibi bunlar da iktidarı görünce fabrika ayarlarına dönerler. Belediyelerdeki zulümlerini ve ırkçı uygulamalarını görmektesiniz,” diyerek AK Parti yetkilileri bunları medyada ve kapı kapı dolaşarak bütün evlerde mutlaka açıklamak zorundadır. Sahayı boş bırakıp muhalefetin algı oluşturmasına meydan verilmemelidir. Hiç açıklama yapılmıyor değil. Fakat bunlar cılız ve yetersiz kalıyor. Kendilerine isnat edilen metal yorgunluğundan silkinerek bunu yapmalıdırlar. Her şeyi Reis’ten beklememelidirler.
Bir de muhalefet “Tarım ülkesi olduğumuz halde saman ithal ediyoruz. Ülkenin geldiği hale bakın?” yalanını dillerine dolayarak algı geliştirmektedir. AK Parti, bir heyet oluşturmalı ve her televizyon kanalında yapılan açıkoturum programlarını izlemeli, bu tür yalan haberlerle ilgili olarak, ya Tarım Bakanı veya bakanlıktan yetkili biri bu haberin aslının olmadığını, o ithal edilen samanın yastık yapımında kullanılan iri saman türü olduğunu ve Türkiye’nin saman ihtiyacının bulunmadığını, aksine ihtiyacın yarısı kadar da ihraç ettiğimizi telefonla o programa katılıp açıklamalıdır. Bu sadece bir örnektir. Bunun gibi manipüle edici bir sürü yalan haberlerle kamuoyu oluşturulmaktadır. AK Parti medyayı ihmal etmemelidir. Her bakanlığın bir medya takip ekibi olmalıdır. Anında bu tür müdahalelerle manipülasyonların önüne geçmelidir.
Bu şekilde çalıştıktan sonra gerisini Allah’a havale etmeliler. Önce fiilî dua, sonra da kavlî dua ve tevekkül... Bizden söylemesi.