Kutuplaşma söylemi, iktidar karşıtlarının son dönemlerde en çok kullandığı kavramların başında geliyor, en ufak bir olayda dahi halkın kutuplaşmasından ayrışmalardan bahsediyorlar… Peki, gerçekte işin aslı onların söyledikleri gibi mi?
Durum elbette ki onların tasvir ettiği resmin tam aksi istikametinde zuhur ediyor; zira Gezi olaylarından bu yana devam eden süreçte halkın kutuplaştırıldığı ve ötekileştirildiği gibi mesnetsiz iddiaları gündemde tutmaktan kendilerini alamıyorlar lakin bununla amaçları da var olan bir olguyu irdelemekten ziyade algı operasyonlarına malzeme teşkil etmesinden başka bir şey değil zaten…
İktidar karşıtlarının, içlerinde biriktirmiş olduğu, kin, öfke ve nefret; düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla, daha önceden ayrı dünyaların oluşumları olan blokları, bugün aynı ideal üzerine fikir teatileri yaptırıp işbirliklerine soyunduruyor… Bunun en son örneğini partilerin söylem ve davranışlarından görmek kolaylıkla mümkündür…
Son dönemlerdeki gösteri ve eylem görüntüsüyle başlayıp, sokakların terörize edilmesi, kamu ve özel mallara zarar verilmesiyle sonuçlanan olayların önüne geçmek için planlanan iç güvenlik reformuna Camianın kendilerine karşı etkili olacağı düşüncesiyle mahut reforma karşı oldukları; yaptıkları yayınlarla gayet aşikârdır… Kendileri bu yasayı direk engelleme gücünden yoksun olmalarından hareketle, bir yandan ana muhalefet partisine Anayasa Mahkemesine başvurmak suretiyle iptal ettirilmesine çaba harcamakta, diğer yandan ise Kürt siyasal hareketinin, ‘’sokaklara çıkarız, kıyameti koparırız’’ tehdidiyle gözdağı vermek istemektedirler…
Bu yapılanlarla amaçları elbette yasanın çıkmasının önüne geçmek olmakla birlikte, hükümetin icraat alanının daraltılması, toplumsal olaylardaki emniyet güçlerinin hâkimiyet kabiliyeti kazanmasının engellenmesi ve paralel yapıyla mücadele eden devlet kurumlarına ‘’ben hala güçlüyüm’’ mesajının verilmesidir…
Camia elindeki ‘’efsunlu’’ güçle birbirleriyle zıt kutupları kendi söylemlerine yaklaştırmakta hatta benimsenip sahiplenecek tavırlar sergilenmesine zemin hazırlamaktadır… Burada önemli olan husus, oyun kuralına göre oynanmakta, roller oyuncunun kabiliyeti ve eğilimine göre taksim edilmektedir… Kimileri Anayasa Mahkemesinin yollarına aşinadır, kimileride sokakların karıştırılmasına… Kimileri de kalemleriyle çok mahirdir bu konuda, türlü tezvirat ve tahkir etmeler çarpıtmalar, kelime oyunlarıyla algı operasyonlarına çanak tutmaktadırlar… Yani işler burada ‘’ehline’’ verilmiştir, hakkını vermek gerek...
Bu yapının en çok dillendirdiği, hiçbir ispata dayanmaksızın karalanıyoruz sayhaları ortada dururken, ülkenin meşru hükümetine karşı ellerinde legal deliller olmaksızın her türlü tahkirde bulunmaları, onlara karşı beslenen hüsnü zan duygularını toprağa gömmüştür… Sizlerin; ‘’Bin kere zulme uğrasan da bir kere zalim olma’’ diye verdiğiniz nutuklar, yüreğinizde laf-ı güzaftan mı ibaretti?
‘’Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin’’ ayetini en iyi sizin hissetmeniz gerekmez miydi ruhunuzun derinliklerinde? Muhkem ayetlere sarılıp ihya olmak varken Müteşabih ayetleri yaşanan felaketlere tevil ederek kendinize nasıl masumluk beratı verebiliyorsunuz? ‘’Akıbetinden endişe etmeyenin akıbetinden endişe edilir’’ diye defaatle ikrar ettiğiniz mahut sözler, hep başkalarının iman etmesi için miydi?
Hani siz ‘’yeni bir dünya’’ söyleminin ancak örnek bir yaşam biçimiyle var olabileceğini anlatıyordunuz, ‘’sevgi ve hoşgörü’’ sizin anahtar kelimelerinizdi, şimdi birden ne oldu da bu erdemlerden vazgeçip, kendi ülkenizde, halkın %50 oy ile büyük teveccüh gösterdiği bir partiye ve devletin zirve makamını temsil eden kişiye bunca hakareti ve tahkiri hak görüyorsunuz? Mamafih cumhuriyet tarihinin en dindar Cumhur-başkanı ve başbakanına bunca ağır saldırılar sizin deyiminizle gayretullaha dokunmaz mı?
İhlâs ile bir lisan, akıbeti hayr ede;
Dinimize ve ülkemize hizmet edenleri sen her türlü tuzaklardan koru Yarabbi diye dua edin, böylece doğru yolu bulursunuz inşallah…
Selametle…