İdlib Türkiye için çok önemli...

Seyfullah Koyuncu

İdlib, Suriye'de 2011 yılından bu yana devam eden iç savaşın en önemli safhası. Suriye’deki kördüğümü daha da karmaşık hale getiren İdlib, stratejik açıdan önem teşkil ediyor.

Kentten geçen M5 otoyolu; Türkiye, Suriye ve Ürdün'ü birbirine bağlıyor. Suriye içinde ise Akdeniz'e çıkış kapısı niteliğindeki İdlib, Lazkiye, Hama ve Halep illerine komşu. Rusya'ya ait Hımeymim Üssü'nün de bulunduğu, Esed rejiminin "kalesi" Lazkiye'ye komşu olması, İdlib'in stratejik değerini artırıyor.

İdlib aynı zamanda Suriye'nin en büyük insani yardım giriş kapısı konumunda.

İdlib'deki Babülhava Sınır Kapısı'ndan ayda ortalama bin 500 civarı insani yardım tırı geçiyor. Bunun yanı sıra Babülhava'dan ayda 4 bin 500 tır civarı da ticari mal girişi oluyor.

Yani anlayacağınız üzere; hem insani yardım, hem ticari hem de askeri açıdan çok önemli bir noktada bulunuyor İdlib.

İdlib’de meydana gelecek olan bir felaket, Türkiye ve Avrupa’yı da çok ağır bir sınavla  yüz yüze bırakır.

Dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, buradan zuhur edecek bir mülteci akınını kaldırmakta zorlanır.

Türkiye, ekonomik saldırılara maruz kaldığı bu dönemde bile olaya madden değil de manen bakıyor aslında.

Türkiye’nin başlıca kaygısı Akdeniz’de ortaya çıkacak olan göç dramı ve bombardıman esnasında zarar görecek olan siviller.

Tahran’daki zirvede Dünyanın gözü önünde ateşkes ısrarı bu yüzdendi Erdoğan’ın. Ne zaman söz sırası kendisine gelse; ‘siviller, masumlar, mazlumlar ne olacak?’ dedi Erdoğan.

Şirazi’nin şiiriyle Ruhani’yi uyardı. BM’yi göreve çağırıp, Amerika’yı, Rusya’yı uyardı.

Uluslararası ilişkilerde duygusallığa yer olmadığı kavramını boşa çıkaran tek lider belki de.

Ülke çıkarı her şeyden önce gelir politikasını bir kenara bıraktı. İnsanlığın çıkarını düşünüyor o. Hem de böylesine vahşi bir çağda.

“Biz duygusalız, biz maddeye, paraya, güce tamah etmeyiz. Bizim tek çıkarımız mazlumların canı, biz sivillerin hamisiyiz” dedi aslında kitabın ortasından konuşarak Erdoğan.

Tahran Bildirgesi’nin 3. maddesine ateşkes ekletme çabası da bu yüzdendi. Mazlumlar için elinden geleni yaptı yine.

Türkiye, Rusya’ya göre de İran’a göre de politika yapmadı. Türkiye, insan haklarını, sivilleri gözetti.

Türkiye, yine el uzatan, düşmüşlere şemsiye olan koruyucu rolünü üstlendi.

Türkiye ne İran gibi mezhepçilik ayağına zulüm yaptı, ne de Rusya gibi sömürgeciliğe soyundu.

**

Tahran zirvesindeki bir diğer önemli karar da, yerel para birimleriyle ticaret yapma konusu idi.

İran Merkez Bankası Başkanı geçtiğimiz akşam anlaşmayı duyurdu. Rusya ve İran da dolara savaş açmış anlayacağınız.

Bu, güzel bir gelişme elbette ama bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demekten alamıyor insan kendini.

Rusya ve İran, dolara karşı Türkiye ile birlikte saf tutarken, diğer meselelerde çok sinsi davranıyorlar.

İdlib özelinde, Suriye meselesinde Rusya ve İran, Türkiye’yi ABD’nin kucağına itiyor. Açıkçası İdlib meselesinde ABD ve AB ile Türkiye’nin çıkarları da uyuşuyor.

Türkiye de sinsilik yapabilir ama bizim önceliğimiz insan hakları, mazlumlarım gözyaşları.

Hem, dara düşen herkes Türkiye’den yardım istiyor. Mazlum beldelerin hangisine baksak Türkiye ve Türk bayrağı görüyoruz.

Bugün, bir asır önce kurulan kabile ve sülale devletleri bir fırtınada yerle yeksan olup çöküyor.

Bugün, iki asır önce kurulan kapitalist sömürgeci devletler katliam yapıyor, insan haklarını hiçe sayıp büyüklük taslıyor.

Biz hep doğru kalalım inşallah.

Allah; teşkilat, töre, cesaret ve cömertlik üzerine kurulan Devletimizi korusun...