Vefa, sözde durmak, vefasızlık ise, sözünden caymaktır.
Vefa sözle ilgili olduğu gibi davranışlarla da ilgilidir. Vefada sevgi, saygı, sadakat ve bedel ödemek vardır.
Her konuda olduğu gibi vefalı olma konusunda da bizim örneğimiz en büyük ahlak üzerine olan Hz. Peygamber (a.s)’dır. Onun hayatı başta anne-babası olmak üzere eşlerine ve akrabalarına karşı birçok vefa örneklikleriyle doludur. Bilindiği gibi O, dünyaya gelmeden önce babası Abdullah’ı, altı yaşında iken de annesi Âmine’yi kaybetmişti. Peygamberimiz Hudeybiye umresine giderken Ebvâ köyüne uğramış ve annesinin mezarını ziyaret ederek ağlamıştı. Yine Hz. Peygamber, doğumunda ilk defa kendisini emziren sütannesi Süveybe’yi Mekke’de bulunduğu yıllarda ziyaret etmiş ve ona ikramlarda bulunmuştu. Medine’ye hicret ettikten sonra ona giysiler göndermişti. Bununla birlikte asıl sütannesi Halime’yi hiç unutmadı. Hz. Hatice ile evlendiğinde Halime Mekke’ye gelmiş, onu misafir etmiş giderken kırk koyun ve bir deve hediye etmişti. Ayrıca Hz. Peygamber eşi Hz. Hatice’yi vefatından sonra da hayırla anmıştır. Bir koyun kestiğinde merhum eşinin sevdiği insanlara hediye etmek suretiyle ona olan vefasını göstermişti. Bütün bunlar, Hz. Peygamber’in yakınlarına karşı gösterdiği vefa örnekleridir.
Diğer yandan Hz. Peygamber (a.s) sadece yakınlarına değil, ümmetine karşı da çok vefalı olmuştur. Şu âyet onun vefalı oluşuna en büyük delildir: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (9/Tevbe 128). Onun şefkat ve merhamete dayalı vefa örnekliği sadece bu dünyada değil, âhirette de devam edecektir. Kıyamet günü, insanlar hesaba çekileceğinde Hz. Peygamberin secdeye kapanarak, Yüce Allah’tan, ümmetinin günahları bağışlanmadıkça secdeden kalkmayacağını ifade etmesi muhteşem bir vefa örneğidir.
Hz. Muhammed (a.s) ümmetine vefa gösterecek de biz onun ümmeti olarak ona vefa göstermeyecek miyiz? Doğruluk, dürüstlük, şefkat, merhamet ve güvenilirlik gibi yüce erdemleri kuşanan Resul-i Ekrem’e karşı Müslümanların vefalı olmaları gerekir. Yüce Allah, inanan kullarından peygamberine karşı vefalı olmalarını istemektedir: “Sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların elleri üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.” (48/Fetih 10). İşte bu ayette sahabenin Mekke müşrikleriyle Hudeybiyede karşılaştıkları zaman Hz. Peygamberi yalnız bırakmayacaklarına dair onunla güven temelinde yaptıkları sözleşmeye işaret edilir. Gerçekten de sahabe Hz. Muhammed (a.s)’a karşı her zaman vefalı olmuştur. Bunu şu ayet de teyit etmektedir: “Andolsun ki, onlar, daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz ise sorumluluğu gerektirir” (33/Ahzap 15). Müslümanların Hz. Peygambere vefalı olmaları, gündelik hayatlarında onun getirdiği değerler sistemine bağlı kalmaları ve sünnetine uygun dini bir hayatı yaşamalarıdır.
Netice olarak, bizler de vefalı olmak konusunda Allah Resulünü örnek almalıyız. Başta anne-babamız olmak üzere akrabalarımızı ve sevdiğimiz dostlarımızı arayıp sormalı, onlarla iletişimi kesmemeliyiz. Varsa ihtiyaçlarını gücümüz nispetinde karşılamalıyız. Bugün yaşadığımız toplumda “vefa” problemi yaşanmaktadır. Herkes birbirini “vefasızlık” yapmakla suçlamaktadır. Güven duygusunun zedelendiği bir toplumda birlik, sosyal dayanışma ve yardımlaşma bağları zayıflar. Bu durum toplumların tarihsel sürekliliğinin en büyük düşmanı haline gelir. Bu sebeple yeniden insanlar arası ilişkilerde güven duygusunun sağlanmasında “vefa” erdeminin geliştirilmesine ve ahlaki bir ilke olarak insanların hayatında yer alması konusunda aile başta olmak üzere eğitim kurumlarında erdem eğitimine ağırlık verilmelidir.