Huzurunuz sirkeli mi olsun yoksa limonlu mu?

Seyfullah Koyuncu
5 Aralık 2020: Beyşehir ilçesinde, bir genç, kaçırarak evlendiği 4 aylık eşini boğazından bıçaklayarak öldürdü. Daha sonra polisi arayıp işlediği cinayeti ihbar eden genç gözaltına alındı.
 
16 Aralık 2020: Çumra ilçesinde Ali Rıza Y. (35), 6 aylık hamile eşi Sadife Y.'yi (35) yaşanan tartışma sırasında av tüfeğiyle vurarak, öldürdü.
 
21 Aralık 2020: Konya'da Muhammet K. (26), boşanma aşamasındaki eşi Esma Nur K.'yı (23) sokak ortasında tabancayla başına 2 el ateş ederek öldürdü. Ardından kendi başına ateş eden zanlı, hastaneye kaldırıldı.
 
22 Aralık 2020: Selçuklu ilçesinde Oktay Y., araç içinde tartıştığı eşi Nazlı Y.'yi 4 çocuğunun gözü önünde bacaklarından bıçaklayarak, yaraladı. Oktay Y., gözaltına alınırken, uzun süre ağlayan ve anneleri hastaneye kaldırılan çocuklar, polis merkezinde yakınlarına teslim edildi.
 
Yukarıdaki paragraflar, son 19 günde gazetemizin 3. Sayfasına aldığımız manşet haberlerin spotlarından oluşuyor. Son 7-8 aylık süreçte yaptığımız aile faciası haberlerini buraya almaya kalksam inanın köşemde kendi yorumumu katacağım yer kalmazdı.
 
Çok kötü bir dönemden geçiyoruz. Ve tünelin ucu o kadar karanlık ki, sanırım aydınlığa çıkmamıza daha epey bir yolumuz var…
 
Koronavirüs süreci sadece sağlık, eğitim, turizm ve ekonomiyi değil; en çok da aile huzuru bozuyor. Bu huzursuzluklarda elbette ekonomik sıkıntılar baş rolü oynuyor. Ama bana göre evde daha çok vakit geçiren çiftler birbirlerine sarıyor ve sudan sebeplerle kavga ediyor.
 
Yeşilçam’ın baş yapıtlarından biri olan Gülen Gözler filmindeki gibi: ‘Turşu, sirkeyle mi iyi olur yoksa limonla mı?’ Aslında incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle onarılmayacak yaralar açılıyor…
 
Çok düşündüm ama ben de bir çözüm bulamadım aile içi şiddet virüsüne. Böyle iç karartıcı haberleri sayfalara alırken insan üzülüyor. İşin daha garip tarafı ise internet sitemizde en çok okunan haberler listesinde bu tarz haberler hep en tepeyi işgal ediyor.
 
Şiddete meylimiz okuduğumuz haberle bile yansıyor. Toplumumuz ya şiddeti seviyor ya da başkalarının hayatını okumayı...
 
Hep tartışılan bir konudur; medya mı toplumun talebini yayınlar yoksa toplum mu medyanın yayınladığına talep gösterir?
 
Elbette biz medya mensuplarının dili, televizyonlarda yayınlanan programların, dizilerin içeriği de bu konuda vebal altında. Ama dedim ya, toplumumuz bu tarz içeriklere her zaman ilgi gösteriyor.
 
Öte yandan kadın cinayetlerinde eğitimsizlik elbette büyük bir sebep ama bu işin sadece eğitimle olmayacağı da aşikar. En azından mevcut eğitim sistemi bu girdaptan çıkmamıza yeterli değil!
 
Empati, merhamet, Allah korkusu, aile sevgisi, sadakat, anlayış, saygı ve sabır gibi güzelliklerle bezenmeyen bir eğitim sürecinin merkep yüklü eşşekler üretmekten öteye gitmediğini de sürekli tecrübe ediyoruz…
 
Yolumuz meşakkatli ve zor ne yazık ki. Daha bu meseleyi tartışacak olgunluğa bile ulaşamadık. Olayı ya kült cinsiyetçilik üzerinde debelendiriyor ya da siyasetin sofrasına meze ediyoruz.
 
Toplumsal olarak aile huzuruna değil de kadın haklarına, erkek haklarına bakıyoruz. Cinsiyetçilik yapmaktan öteye gidemiyoruz.
 
Allah yardımcımız olsun da bir an önce şu kısıtlamalar bitsin. Yoksa ortada karı-koca, aile diye bir yapı kalmayacak bu gidişle.
 
Eğitimcilerin, sivil toplum kuruluşlarının, aile büyüklerinin, imamların ve öğretmenlerin Koronavirüs sürecinde çiftlere bu konularda daha fazla destek-eğitim vermesi, taşın altına eline sokması belki bir sadra şifa olur ama elbette çözüm bu değil.
 
Gidişatımız hiç iyi değil. Aile mefhumunu sil baştan ele almak zorundayız…